Ana içeriğe atla

Aspendos Antik Tiyatrosu


Dostlar! Romalılar! Yurttaşlarım! Beni dinleyin! Size 2.000 yıllık bir tiyatrodan, Aspendos Antik Tiyatrosu'ndan sesleniyorum!


Aspendos Antik Tiyatrosu, Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilen tiyatrolar arasında en iyi korunmuş olanlardan biridir. Günümüzde de hala konser vb birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. 15 bin kişilik kapasitesi olan oldukça büyük ve görkemli bir tiyatrodur.

Aspendos'taki restorasyon çalışmaları 1967 yılında başlamış ve sonrasında etkinlikler düzenlenmeye başlanmıştır. Aspendos Antik Tiyatrosu'nda ayrıca her yaz Opera ve Bale Festivali düzenlenmektedir. Henüz burada bir etkinliğe katılma fırsatım olmadı; fakat bir gün bu görkemli tarihi tiyatroda opera seyretme keyfini de yaşamak istiyorum. 


Aspendos Antik Kenti'nin M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulduğu belirtilmektedir. Perge Antik Kenti'ni de Akalar kurmuş olduğundan, Akalar'dan Perge Antik Kenti'ni anlattığım bir önceki yazıda detaylı olarak bahsetmiştim. 

Aspendos Antik Kenti M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. Daha sonrasında ise M.Ö. 133 yılında Roma İmparatorluğu'na bağlı bir şehir haline gelmiştir. Anadolu'daki diğer birçok antik kentte olduğu gibi şehir Roma Dönemi'nde büyük bir gelişme göstermiş ve zenginleşmiştir. 

Şehirdeki yapıların çoğu Roma Dönemi'ne, M.S. 2. ve 3. yüzyıllara aittir. Eğer M.S. 4. yüzyılda Kavimler Göçü yaşanmamış ve Roma İmparatorluğu çöküşe geçmemiş olsaydı bu şehirler çok daha uzun süre zenginlikleri ile varlıklarını devam ettirebileceklerdi. Elbette bu dönemde Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu'nda yayılmasının da etkisi olmuştur. O muhteşem tanrı ve tanrıça heykelleri Hristiyanlık ile birlikte eski ve artık kabul görmeyen bir inanca ait eserler haline gelmiştir. 


Bildiğiniz üzere, 1071 Malazgirt Savaşı ile Selçuklular Anadolu'ya gelerek birçok şehri hakimiyet altına almıştır. Aspendos da 12. yüzyılda Selçuklular'ın hakimiyeti altına girmiştir. Aslında bu genel olarak Anadolu'daki antik kentler için olumsuz bir sonuç doğurmuşken, Selçuklular'ın Aspendos Antik Tiyatrosu'nun bir kısmını saray olarak kullanmaları bu tiyatronun uzun yıllar sağlam bir şekilde varlığını devam ettirmesini sağlamıştır. 


Sahne binası iki katlıdır. Üzerinde Dionysos'u simgeleyen kabartmalar bulunmaktadır. Bir önceki yazıda, Perge Antik Tiyatrosu'nu anlatırken de bu durumdan bahsetmiştim. Dionysos Şarap ve Eğlence Tanrısı olduğundan, tiyatrolardaki kabartmaların Dionysos ile ilgili olması normal. Yunan Mitolojisi'nde ailenin akıllı ve mantıklı kızı Athena yerine Dionysos elbette eğlence yerlerine daha çok yakışır :)

Seyirciler tiyatroya yanlardaki iki kapıdan girmekteydi. Aspendos Antik Tiyatrosu'nda ayrıca, diğer Roma Dönemi tiyatrolarında olduğu gibi Gladyatör Dövüşleri de yapılmaktaydı. 


Yıllar önce bu blogda yazdığım "Romalılar ve Anadolu" başlıklı yazımda, Anadolu'nun Roma Uygarlığı'nda önemli bir yere sahip birçok antik kente ev sahipliği yapmış olmasına rağmen, geçmişin en görkemli devletlerinden Roma İmparatorluğu toprakları üzerinde yaşadığımız bilincinin çok da yaygın olmadığından bahsetmiştim. Buna bağlı olarak tarih derslerinde bu konulara asla yer verilmemekte, Anadolu'nun tarihi Selçuklular'dan başlatılmaktadır. O yazımda da söylediğim üzere bunu yanlış buluyorum. Tarih bilgimiz yalnızca Türk tarihinden ibaret olmamalı, yaşadığımız coğrafyadaki halklar hakkında da bilgimiz olmalı. Selçuklulardan önce bu topraklarda Roma şehirleri, öncesinde Yunan şehirleri olduğu, çok daha öncesinde Anadolu'da Frigyalılar, Hititler ve Urartular gibi önemli Anadolu Medeniyetleri olduğu okullarda anlatılmalı. 

Görsel: https://isteataturk.com/Kronolojik/Tarih/1930/3/9/Antalyada-Aspendos-Antik-Tiyatrosunda-incelemelerde-bulunuyor-09031930/1

Atatürk, bunun bilinciyle, Anadolu tarihi ve uygarlıkları konusundaki araştırmalara da ön ayak olmuştur. Aspendos Antik Tiyatrosu'nu 1930 yılında ziyaret ederek bu tiyatronun onarılması gerektiğini söylemiştir. Kısacık yaşamında bu ülkeyi bağımsızlığa kavuşturmanın yanı sıra kültürel ve sosyal anlamda da gelişmesini, kendi ifadesi ile ülkenin "muasır medeniyetler seviyesine çıkmasını" da önemseyen ulu önderi bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum. 


Antik tiyatroları gezdiğinizde hiçbirinin çatısının olmadığını görürsünüz. Fakat inşa edildiği dönemde aslında bunların çatıları mevcuttu. Ancak çatılar ahşaptan yapıldığı için aradan geçen binlerce yıllık zamana direnemeyerek yıkılmıştır. Aspendos Antik Tiyatrosu'nun çatısının da bu şekilde zaman içerisinde yıkıldığı düşünülmektedir. 


Yunan ve Roma şehirlerinin her birinde küçük ya da büyük tiyatrolar bulunuyor. Kültürel etkinliklerin o dönemde bu kadar yaygın olması hayranlık uyandırıcı. Bugünkü gibi ses sistemleri mevcut olmadığından bu tiyatrolar akustik açısından çok başarılı bir şekilde inşa edilmiştir.  Özelikle Aspendos Antik Tiyatrosu, sahnede yere atılan bir madeni paranın sesinin dahi en arka sıralardan duyulabileceği bir mimariye sahiptir. 


Aspendos Antik Tiyatrosu, M.S. 161-180 yılları arasına tekabül eden, İmparator Marcus Aurelius döneminde inşa edilmiştir. Marcus Aurelius Roma İmparatorları arasında benim favorim. "Kendime Düşünceler" olarak Türkçe'ye çevrilen kitabındaki fikirleri ve çıkarımları beni çok etkiledi. İki kez okuduğum bu kitap benim için en kıymetli eserler arasında yer alıyor. Marcus Aurelius'un beni etkileyen yönlerinden biri, o dönemin en büyük imparatorluğunun başında yer almasına rağmen,  egolarından sıyrılmış olması ve sıradan bir insan gibi iç dünyasına yönelerek hayatı doğru yaşamak üzerine tahlillere eğilmiş olmasıdır.  

Selçuklular'da bunu Sultan'ın hizmetine seçilen akıllı ve bilgili devlet adamları yapmaktaydı. Örneğin Kutadgu Bilig'de Yusuf Has Hacip hükümdara nasıl doğru ve dürüst bir hükümdar olunacağını, yine insan olarak nasıl davranması gerektiğini anlatıyordu. Bu da elbette çok kıymetli bir şey. Hükümdar egosundan sıyrılıp eleştiri kabul etmek, bu konuda akıllı kişilerin yönlendirmelerine açık olmak hayranlık uyandırıcı. Fakat Marcus Aurelius'un kendi kendini dizginlemeye çalışması, bu analizleri bizzat kendisinin yapması apayrı bir güzellik. 


Yine konuyu dağıttım ama zaten yazılarımı okuyanlar konuyu dağıtmayı ne kadar sevdiğimi bilirler :) Evet ben kendisi geveze, beyni kendisinden de geveze bir kadınım; kafamın içinden saniyede binlerce şey geçiyor :) Özellikle orta yaşı geçtikten sonra çiftler evlerinde iki kişilik dingin bir yaşama evrildiğinden, benim ömrümün geri kalanını geçireceğim kişinin benimle her konuda sohbet edebilecek biri olması lazım diye düşünüyorum. 


Yazının bundan sonraki kısmında Aspendos'u değil, Aspendos yollarındaki anılarımı anlatacağım. Bir önceki yazıyı Antalya Otogarı'ndan Side otobüsüne binerek sonlandırmıştık. Aspendos'u görmeden önceki akşam Side'ye geldiğimde kaldığım yerin bu güzel bahçesinde müzik dinledim, kitap okudum, düşündüm, hayal kurdum, şükrettim ve kendimi ertesi gün için şarj ettim. 10 yıl önce Side Antik Kenti'ni görmüştüm, bu nedenle buradaki tek durağım Aspendos olacaktı. 

Sabah uyandığımda kaldığım yerin sahibi olan Tuğba ile derin bir sohbete dalmıştık. Bu huzurlu bahçeyi bırakamadığım için oturup kalmıştım. O esnada, o akşam kalmak üzere valizini bırakmak için gelen Niima ile tanıştım. Niima Faslı'ydı ve Side'ye ilk defa gelmişti. Akşama kadar yalnız olacağı için gün içerisinde nasıl vakit geçirebileceğini sordu. Ben de en iyi seçeneğinin benimle Aspendos'a gelmek olacağını söyledim :) O da daha önce hiç antik kente gitmediğini ve kendisi için de farklı bir şey olacağını söyledi. Böylece Aspendos'a giderken Niima'yı da peşimden sürükledim. İyi ki de öyle yapmışım, çünkü yollar yine macera doluydu ve iyi ki yalnız değildim :)

Güzel bir yol arkadaşlığının dışında, biraz da Fransızca pratiği yapma şansı buldum. Fas geçmişte uzun süre Fransa hakimiyetinde kaldığından halkı Fransızca biliyor. Ben de fırsattan istifade, Niima ile Fransızca konuşmaya çalıştım. Ama benim Fransızca bilgim sınırlı olduğundan ve kelimeleri doğru telaffuz edemediğimden İngilizce'den Fransızca'ya geçtiğim anlar Niima için işkenceye dönüşmüş olabilir :) 


Side'den bir ulaşım aracına binip doğruca Aspendos'a gitme şansınız yok. Önce Side şehir merkezinden minibüse binip şehirlerarası yola çıkmanız gerekiyor. Minibüsün sizi bıraktığı yerden Antalya yönüne giden otobüslere biniyorsunuz ve onlar da sizi Aspendos'a giden yol ayrımının başında, şehirlerarası yolun kenarında bırakıyor. 

Bizi bıraktıkları yerde taksi durağı yoktu. İnerken muavine buradan Aspendos'a giden bir minibüs var mı diye sorduk. Buradan bir minibüs varmış diyorlar, ben öyle duydum, ama şahsen hiç görmedim, denk gelmedim dedi. Yani taksi hayalin ötesindeydi, minibüs ise hayallerde yaşayan bir efsaneydi :)

Haritayı açtığımızda, yolun ıssız olmasının yanı sıra, yürürsek neredeyse 1 saat süreceğini görünce ve Antalya sıcağında bunun imkansız olduğunu düşününce ne yapacağımızı şaşırdık. Arkadaşım otostop mu çeksek acaba derken daha biz hiçbir şey yapmadan bir Doblo yaklaştı. İçinde yaşlı bir çift ile 20'li yaşlardaki kızları vardı ve bizi Aspendos'a bırakabileceklerini söylediler. Böylece Aizanoi'de olduğu gibi burada da ulaşımı olmayan bir antik kente yardım alarak ulaşmayı başardım. Aizanoi son yıllarda tanınmaya başlayan bir yer olsa da Aspendos'a ulaşım olmaması gerçekten enteresan. 

Bu arada bu aile kendileri de Aspendos'a gideceklerini söylediği için onlara yük olmayacağımızı düşünmüştük. Oysa ki bir yanlış anlaşılma olmuş. Onlar Aspendos piknik alanına gidiyormuş ve biz bunu oraya vardığımızda fark ettik :) Neyse ki zaten buraya kadar geldikten sonra yol ıssız değildi ve 15 dakika yürüyerek antik kente ulaşabilecektik. Fakat kızcağız babasına, baba kızları ortada bırakamazsın onları götürüp geri gelelim, diye yalvarınca onun sayesinde antik kentin girişine kadar bizi bırakmış oldular :) 


Aspendos gezimiz sona erdiğinde yine aynı çileli yollardan geri dönmemiz gerekiyordu. Neyse ki antik kentin çıkışında taksiler beklemekte olduğundan Aspendos yol ayrımındaki ana yola kadar rahatça gelebildik. İndiğimiz yerin şehirlerarası yol olması nedeniyle otobüsler, tırlar, kamyonlar vızır vızır geçiyordu ve karşıya geçmenin güvenli bir yolu yoktu. Nihayet karşıya geçmeyi başardığımızda Side kavşağından geçen bir otobüs beklemeye başladık ve sonunda bir Urfa otobüsünde yer bulmayı başardık. Böylece Side Otogarı'na ulaşarak bir sonraki durak olan Konya için otobüse binerek Aspendos maceramı sonlandırmış oldum. 

Şimdi düşündüğümde diyorum ki; yollarda başıma gelenleri bir challenge olarak görüp onlarla mücadele etmeyi ve bu şekilde o an üzüldüğüm fakat sonrasında güldüğüm tatlı hatıralara dönüşmelerini çok seviyorum. Bundan hareketle yaşamı da bir yolculuk olarak görüp karşımıza çıkan talihsizliklere, kötü süprizlere karşı aynı durumu sergilersek çok daha mutlu bir yaşam süreceğimize inanıyorum. Paramızı, mevkimizi, sağlığımızı, aşkımızı, dostumuzu kaybedebiliriz, sevdiklerimizi sonsuz yolculuğa uğurlayabiliriz, bunlar yaşamın bir parçası. Kaybetmememiz gereken şey inancımız, ümidimiz ve huzurumuz. Bu noktada yazıyı İmparator Marcus Aurelius'tan bir alıntı ile bitirmek istiyorum: "Bizi üzen ve öfkelendiren şeylerden ziyade, üzüntü ve öfkedir bize daha çok zarar veren."

Bir sonraki yazıda, Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden olan Çatalhöyük'te görüşmek üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Romalılar ve Anadolu

Roma İmparatorluğu tarihteki en büyük imparatorluklardan biri olmasına rağmen ülkemizdeki tarih derslerinde bu imparatorluğa çok fazla yer verilmez.  Roma İmparatorluğu'nun En Geniş Sınırları Üstelik, yukarıdaki haritada görüleceği üzere, bugünkü Türkiye topraklarının tamamı bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olmasına rağmen. Sezar Roma İmparatorluğu denilince akla gelen ilk kişi Sezar ise de, Sezar Roma İmparatoru değildir. Sezar, Roma İmparatorluğu'nun hemen öncesinde, Roma Cumhuriyeti'nde başa geçmiştir. Ancak devleti diktatörlüğe sürüklediği iddiasıyla evlat edinmiş olduğu Brutus'ün önderliğinde suikaste uğrayarak M.Ö. 44'te hayatını kaybetmiştir. Augustus Sezar'ın hayatını kaybetmesinin ardından, Marcus Antonius, Marcus Aemilius Lepidus ve Augustus üçlü bir ittifak oluşturarak yönetimi paylaşmışlardır. Bu geçiş döneminin ardından, Sezar'ın yeğeni ve evlatlığı olan Augustus yönetimi ele geçirmiş ve ülkeyi b

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e