Ana içeriğe atla

Laodikya Antik Kenti


Bu yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'ndeyiz. Denizli şehir merkezine yalnızca 6 km mesafede olduğu halde, Hierapolis Antik Kenti'nin gölgesinde kaldığı için tanınmayan bir antik kent Laodikya. Oysa, Denizli'nin merkezinden Hierapolis'e giden yol üzerinde kalıyor. Dolayısıyla hiç yolunuzu aksatmadan, önce Laodikya'yı görüp sonra Hierapolis'e gidebilirsiniz.


Laodikya Antik Kenti, M.Ö. 3. yüzyılda Seleukos Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuştur. Şehrin adı kralın eşi "Laodike"den gelmektedir. Şehir daha sonraları Bergama Krallığı'nın hakimiyetine girmiş, M.Ö. 133 yılında ise Roma İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelmiştir. 

Laodikya M.S. 494'te gerçekleşen depremde yıkılmış; M.S. 602-610 yılları arasında gerçekleşen bir diğer deprem ile artık tamamen yerle bir olmuştur. Bu nedenle bu tarihten sonra buradaki yerleşim sona ermiş, Laodikya halkı Denizli Kaleiçi civarına taşınmıştır. Sonrasında 1097 yılında şehir Selçuklular'ın hakimiyetine geçmiştir. 

Bu arada, Laodikyalılar antik dönemde tekstil ticareti ile uğraşmaktaymış. Günümüzde hala Denizli'de tekstil önemli bir yer tutuyor, bu da dikkat çekici bir ayrıntı. Ama horoz kabartması göremedim :)


Laodikya 1700'lü yıllardan beri Avrupalılar'ın inceleyip keşifler yaptığı bir antik kent olsa da; bizde ilk resmi kazı çalışmaları 2002 yılında başlamış. Pamukkale Travertenleri ve Hierapolis Antik Kenti kompleksi çok uzun yıllardan beri dünya çapında ünlü, üstelik 1988 yılında UNESCO dünya mirası listesine girmiş. Ancak Laodikya'da 2002 yılına kadar hiç resmi kazı çalışması yapılmamış. Bunu anlamak çok zor.


Laodikya 5 kilometrekarelik alana yayılan oldukça büyük bir antik kent. Şehirde 2 tiyatro ve 4 hamam olması da büyüklüğünün bir göstergesi. Sen kesin yine kaybolmuşsundur diyenler olmalı, evet haklısınız :) Aslında yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz üzere, şehrin girişinde, burada görülebilecek tüm eserlerin listesini ve onların numaralandırılmış haritasını gösteren bir bilgilendirme levhası bulunuyor. Başlamadan önce bu haritayı izleyerek gezmek için fotoğrafını da çektim. Ama işte ben gidilmesi gereken yolu takip etmek yerine yüreğimin götürdüğü yere gittiğim için kayboluyorum :) 


Burası şehrin girişi, Suriye Caddesi. Caddenin ortasından kanalizasyon sistemi geçiyor. Yağmur suyunun tahliye edilebilmesi için de delikler açmışlar. Bugün bile bu alt yapı ve nizamdan yoksun çok yerleşim yeri var ülkemizde. Bu arada caddenin adının neden Suriye Caddesi olduğunu merak etmiş olmalısınız; bu nedenle öncelikle ondan bahsetmeliyim. 


Bildiğiniz üzere; Makedonya Kralı Büyük İskender Anadolu, İran, Mezopotamya ve Kuzey Afrika da dahil olmak üzere çok geniş bir coğrafyayı hakimiyeti altına almıştır. Bu arada, her ne kadar Büyük İskender Makedonya Kralı olarak anılsa da, burada kastedilen bugünkü Makedonya toprakları değildir. Yunanistan'ın kuzeyi, yani Selanik ve çevresi Makedonya olarak adlandırılıyordu, yani Büyük İskender Yunan'dı. Bu nedenle Yunanistan bugün bir Balkan ülkesi olan Makedonya ile uzun yıllar süren bir isim savaşına girmiştir. Konu en son Makedonya'nın adının "Kuzey Makedonya" olarak değiştirilmesi ile büyük ölçüde çözüme kavuşmuştur. Bu konunun ayrıntılarını tüm detayları ile "Balkanlardaki Osmanlı-II: Üsküp (Kuzey Makedonya)" isimli yazımda anlatmıştım. Dilerseniz oradan okuyabilirsiniz.


Büyük İskender çok geniş bir araziyi hakimiyeti altına almış ise de, Büyük İskender'in 33 yaşında ölümünün ardından bu devlet parçalanmış ve onun komutanları arasında paylaşılmıştır. Büyük İskender'in komutanlarından 1. Seleukos da, bu topraklardan Suriye ve civarındaki alanda hakimiyet kurmuş, onun kurduğu Seleukos Krallığı Batı'ya doğru genişlemiştir. İşte, Seleukos Krallığı döneminde kurulan Laodikya şehrinin Suriye ile bağlantısı buradan gelmektedir. 


Laodikya Antik Kenti'ndeki en göz alıcı yapılardan biri "Tapınak A" olarak adlandırılan bu yapı. Büyük ölçüde yıkılmış olsa da hala etkileyici bir görüntüsü var. Bu nedenle yazının kapak fotoğrafı olarak da bu tapınakta çektiğim bir fotoğrafı seçtim. 

Bu tapınak, Yunan Mitolojisi'ndeki tanrılardan Işık, Müzik ve Sanat Tanrısı Apollon, Av ve Vahşi Doğa Tanrıçası Artemis ile Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit'e adanmıştır. Bu tapınak, M.Ö. 2 yüzyılda inşa edilmiştir. M.S. 4. yüzyılda şehirde Hristiyanlığın yayılması ile birlikte tapınak olarak kullanımına son verilmiştir. 


Tapınağın merdivenlerinin arkasına geçtiğinizde ise cam ile kaplanmış bu zeminde yürüyerek hemen altındaki kalıntıları görebiliyorsunuz. Eğer bu tasarım olmasaydı kenarından bakılarak orada ne olduğunun tam anlamıyla görülmesi mümkün olmayacaktı. Bu nedenle bu düzenlemeyi yapan kişiler gerçekten güzel bir iş yapmışlar. Ama ben bunun üzerinde yürürken biraz korktum elbette :) 

Bu korkum yüzünden Atina'daki Parthenon Tapınağı'nın karşısındaki Akropolis Müzesi'ne girerken de zorlanmıştım. Çünkü müzenin girişindeki büyük bir alan tamamen bu şekilde cam ile kaplıydı. Kenardan dikkatlice yürümeye çalışırken ne kadar komik göründüğümü tahmin edebiliyorum :) Ama ne yapayım, yükseklik korkusu da dahil bin tane korkum var :) Bu nedenle hayatımı geçireceğim adamı taş devrindeki kadınların iç güdüsü ile beni koruyacak ve güvende hissettirecek biri olsun düşüncesiyle seçmek istiyordum. Ama bu hissiyat bir mağara adamını seçmek sonucunu doğuracağından, "vahşi hayattan" kendi kendimi korumayı, kendi huzur ve güvenliğimi kendim sağlamayı seçmek zorunda kaldım. 


Tapınağın girişi, biraz daha geriden çektiğim bu fotoğraftan başlıyor. Buradan bakıldığında ne kadar büyük olduğunu hayal edebilirsiniz. 


Laodikya'da iki tane antik tiyatro bulunuyor. Bunlardan "Batı Tiyatrosu" olarak isimlendirilen yukarıdaki yapı büyük ölçüde korunarak günümüze kadar gelmiştir. Bu nedenle son iki yıldır bu tiyatroda etkinlikler yapılmaya başlandı. 

Ben yazın Laodikya'ya gitmeden bir hafta önce de bu tiyatroda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konseri vardı. Bunu kaçırdığım için çok üzüldüm. Denizli'ye üç kez gittim, artık bir daha gitmem derken önümüzdeki yıllarda burada yapılacak bir etkinliği izlemek için yeniden geleceğim sanırım. Hem bu sayede yine Denizli'de bulunan Tripolis Antik Kenti'ni de görmüş olurum. 


Antik tiyatronun hemen yanında Mozaikli Kilise olarak adlandırılan yapının kalıntıları bulunuyor. Buradaki mozaikleri de yine üzerindeki cam kaplama sayesinde yakından görebiliyorsunuz. Burada o kadar da korkmadım çünkü çok yüksek değildi :) 


Şimdi gördüğüm anda heyecandan bayılmak üzere olduğum bir yapıya geldi sıra. "Belalı Yolculuk Atina" isimli yazımda bahsettiğim üzere; Antik Yunan'daki yapı ve heykeller aslında renkliydi. Zaman içerisinde bu renkleri kaybolduğundan onların tamamının beyaz olduğunu zannediyoruz. İşte bu yapıdaki renkleri görmek beni bu yüzden heyecanlandırdı.

Az önce atıf yaptığım yazının adının neden "Belalı Yolculuk" olduğunu merak ediyorsanız, bu yazımı da okumanızı tavsiye ederim. Atina'ya gittiği dönemde, Yunanistan'daki ekonomik kriz nedeniyle Yunan vatandaşları günlük yalnızca 50 Euro çekebiliyor, yabancı bankalardaki kartlar ile para çekilemiyor, kredi kartını da hiçbir işletme kabul etmiyordu. İşte bu sebeple aç kaldığım ve müze gezmek için müzenin önünde dilencilik yapmak zorunda kaldığım bu yazıyı okuyarak nasıl bir "bela"nın içine düştüğümü öğrenebilirsiniz :)


Zarar görmemesi için üstü kapalı olarak muhafaza edilen bu harika duvardan bir fotoğraf daha paylaşıyorum. 


Şimdi sırada, Temmuz 2023 ayında gittiğimde restorasyonu hala devam eden ve yakın tarihte restore edilen bir yapı var. Ben oradayken bu yapının yanında herhangi bir bilgilendirme levhası bulunmuyordu. Buradan nasıl bir güzelliğin açığa çıkacağını merak etmiştim. Bu nedenle bu yapının etrafında uzun süre vakit geçirdim. 


Arkelooji ile ilgili güncel gelişmeleri takip ettiğimden, geçtiğimiz günlerde rastladığım bir haberde Trajan Çeşmesi adı verilen bu yapının restorasyonunun tamamlandığını öğrendim. Restorasyon sonrasında bu çeşmeye Roma İmparatoru Trajan ve Dacialı esiri temsil eden heykel grubu da yerleştirilmiş.

(Görsel: https://arkeofili.com/laodikeia-antik-kentindeki-anitsal-traian-cesmesi-ayaga-kaldirildi)

Trajan Çeşmesi'nin restorasyon sonrası görüntüsünü yukarıda paylaşıyorum. Gerçekten tam da tahmin ettiğim gibi harika bir yapı ortaya çıkmış. 


Laodikya Antik Kenti'nden çıkarılan eserleri Hierapolis-Pamukkale Travertenleri kompleksi içerisinde yer alan müzede görebilirsiniz. Örneğin; yukarıdaki fotoğrafta paylaştığım Girlandlı Lahit, Laodikya Antik Kenti'nden çıkarılan ve bu müzede yer alan bir eser.


Laodikya'da ayrıca Anadolu'daki 7 ünlü kiliseden biri olan ve aynı zamanda İncil'de de adı geçen bir kilise  bulunuyor. Yukarıda bir fotoğrafını paylaştığım bu kiliseyi ayrı bir yazıda anlatmanın daha uygun olacağını düşündüm. Çünkü burayı anlatırken konu antik kentin tarihinden çıkarak Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasına kadar gidecek :) Bu nedenle, kiliseyi bir sonraki yazıda anlatmak üzere bu yazıyı burada noktalıyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet