Ana içeriğe atla

Belalı Yolculuk: Atina


Önceki yıl Atina’ya gitmeye karar verdim ve yola çıktım. Atina’ya giderken çok mutluydum. Yunan kültürünü sevdiğim için bu şehrin tam benlik olduğunu düşünüyordım. Ayrıca Atina’nın İstanbul’un ya da en azından İzmir’in karşı kıyıdaki ikizi olduğunu düşünüyordum. Atina’nın İzmir ile kıyaslanamayacak kadar küçük olduğunu görünce çok şaşırdım. Yine de bu şehire geldiğim için mutluydum çünkü başıma geleceklerden habersizdim :)

Yolculuklarda yanımda çok fazla nakit taşımayı sevmiyorum. Çünkü malum, her şeyle karşılaşabiliriz. Atina'ya giderken de yanımda fazla para yoktu, gidince ihtiyacım oldukça çekerim diye düşünüyordum. 

Uçaktan inice doğrudan otele geçtim. Check-in yapıp ücreti ödemek istediğimde kredi kartı kabul etmediklerini, çünkü ekonomik kriz sebebiyle kredi kartı ile aldıkları ödemeleri bankadan tahsil edemediklerini söylediler. Ben de cebimdeki nakitin çoğunu verip ödemeyi bu şekilde yapmak zorunda kaldım. Ertesi gün yeniden para çekerim diye umursamadım. 

Ertesi gün akşama doğru param bitti ve kaç tane bankamatikten denediysem de para çekmeyi başaramadım. Oradakilere bunun sebebini sorduğumda, ekonomik kriz sebebiyle bankalarda para olmadığını, sadece Yunan vatandaşlara günlük düşük bir limitle sınırlı olmak üzere para verdiklerini söylediler. Resmen yabancı bir ülkede yapayalnız ve parasız kalmıştım. Varlık içinde yokluk çekiyordum :)


Neyse, belki kredi kartı geçen yerler bulurum diye sakin kalmaya çalıştım. Fakat hiçbir yerde kredi kartı ile ödeme kabul etmiyorlardı. Sonra aklıma markete gitmek geldi. Uluslararası market zincirleri kredi kartı kabul ediyordu. Alabildiğim kadar bisküvi, kek vs. aldım. Çünkü ertesi gün Pazar'dı ve  marketler kapalı olduğu için bunu da bulamayacaktım :)

İki gün daha Atina'da beş parasız ne yapacağımı düşünürken aklıma Arkeoloji Müzesi'ni gezmediğim geldi. Param bitmişti ama müzeyi görmeden dönemezdim. 

Ertesi gün bisküvi ve meyve suyuyla kahvaltı yapıp Arkeoloji Müzesi'nin yolunu tuttum. Önce gişeye gidip müze biletinin ne kadar olduğunu sordum, 3 Euro olduğunu söylediler. 3 Euro ne ki, hiçbir şey, ama o anda benim için büyük paraydı. 

Üzgün üzgün müzeden çıkıp müzenin kapısının önüne oturdum. Çantamı karıştırınca çantanın dibinde 5 ve 10 cent ler buldum. Bunların toplamı tam bir Euro yapıyordu. Ama bana 2 Euro daha lazımdı. Nihayet, bu müzeyi görmek istiyorsam tek çarenin dilenmek olduğuna karar verdim! :)


Yere mendilimi serip avucumu açtım, fakat kimse beni ciddiye almıyordu. Çünkü dilenciye benzemiyordum ve şaka yaptığımı zannedip gülüp geçiyorlardı. Ben de bu sefer mendilin üzerine, "Müze için 2 Euro'ya ihtiyacım var" yazdım. Bakmayın böyle yazdığıma utanıyordum ve kendimi biraz olsun iyi hissetmek için para isterken aç kalmak pahasına karşılığında elimdeki bisküvileri vermeye çalışıyordum.

Böyle yapınca biraz daha inandırıcı oldu ve 2 Euro'yu toplayıp sevinçle müzeye girdim. Sağolsunlar bisküvilerimi de almadılar :)

Müze bileti istediğimde, gişedeki kadın öğrenci olup olmadığımı sordu ve Avrupa'da öğrenim gören öğrencilere müzenin bedava olduğunu söyledi. O an gözlerim parladı, çünkü o sırada Almanya'da yüksek lisans öğrencisiydim. Böylece müzeye bedava girdim!

Açıkçası girmek için dilenmeyi göze aldığım müze gayet sıradandı. Arkeolojiye olan merakım sebebiyle görmek istemiştim ama uğruna dilenmeyi göze aldığım müze beni hayal kırıklığına uğrattı.  Hele ki İstanbul Arkeoloji Müzesi ile asla kıyaslanamaz. Hep söylüyorum, her yerde söylüyorum, İstanbul'daki Arkeoloji Müzesi mükemmel bir yer. Louvre Müzesi, Rijksmuseum, Pergamonmuseum gibi Avrupa'nın en büyük müzelerini gördükten sonra bunu söylüyorsam bana inanın. Bu nedenle vakit bulursanız kesinlikle gidip görmenizi tavsiye ediyorum.




Bu müzede dikkatimi çeken eserlerin birkaçının fotoğrafını hemen yukarıda paylaştım.

Neyse, böylece hem müzeyi gezdim, hem de "alnımın teriyle" dilendiğim para cebimde kalmış oldu :) Tahmin edersiniz ki cebimdeki 3 Euro ile koşa koşa birşeyler yemeye gittim. Sadece sandviçe param yetiyordu ama inanın o domatesli peynirli sandviç hayatımda yediğim en güzel şeylerden biriydi benim için. O kadar açken yediğim için hala tadı damağımda :)


Ertesi gün eve dönecektim ve çok büyük mutlulukla geldiğim bu şehirden ayrılmayı adeta iple çekiyordum. Ertesi sabah açlığa rağmen mutlulukla uyandım ve havalimanına gitmek üzere metronun yolunu tuttum. 

Paran yok nasıl metroya bineceksin, yoksa yine mi dileneceksin dediğinizi duyar gibiyim :) Merak etmeyin bu sefer biletim vardı. Atina'ya indiğimde havalimanından şehre gelirken metro biletimi gidiş dönüş almıştım. Bunun gururuyla metro beklemeye başladım. 

Uzun bir süre beklememe rağmen bir türlü metro gelmiyordu. Her ne kadar erken yola çıkmış olsam da uçağı kaçırmaktan korkmaya başladım. Bir süre bekledikten sonra güvenlik görevlisine metronun neden gelmediğini sordum. Aldığım cevap şuydu: Üç aydır maaşlarını alamadıkları için bugün grevdeler ve çalışmıyorlar!

İşte şimdi bittim dedim. Çünkü havalimanına gitmek için başka şansım yoktu. Taksiye binecek param da yoktu, yani vardı ama çekemiyordum :)

Bu zor günlerin ardından, tam da bitti derken böyle çaresiz kalınca gücüm tükendi ve oturup ağlamaya başladım. Ben ağlarken yanıma biri yaklaştı ve sorunun ne olduğunu sordu. Ağlayarak durumu anlattım ve eve nasıl döneceğimi bilmediğimi söyledim. Bana yardım edebileceğini söyledi ama  ne kadar zor durumda olsam da tanımadığım birinin yardımını kabul etmek istemedim. Bunu söyleyince gitti, ama birkaç dakika sonra geri geldi. Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince, Müslüman mısın dedi. Evet deyince gözleri parladı, ben burada yaşıyorum ama Müslümanım Bangladeşliyim,  Müslüman bir kızı asla burada bu halde bırakmam, yalnızsın paran yok ne yapacaksın, seni taksiyle göndereceğim, benimle gel dedi. O biraz uzaklaşınca az önce konuştuğum güvenlik görevlisi geldi ve ona güvenmemem gerektiğini söyledi. Aslında ikimiz de sırf dış görünüşüne bakarak onu yargılıyorduk.

Çaresiz peşinden gittim, ama korkudan deli gibi ağlıyordum. Taksilerin olduğu yere gelince beni havalimanına götürmesini söyledi. En yakın bankamatiğe uğrayalım dedi. Hala deli gibi korkuyordum! Hemen kardeşime taksinin plakasını yazdım. 

Benim korktuğumu görünce yanıma oturmadı, ön koltuğa oturdu, bir taraftan da ağlama artık diye yalvarıyordu. Biraz sonra bir bankamatik bulduğumuzda 50 Euro çekip geldi. Camdan parayı uzattı ve taksinin beni havalimanına bırakacağını ve bu paranın yeterli olduğunu söyledi.

O an gerçekten şaşkınlıktan donakaldım! Bir insan tanımadığı ve bir daha görmeyeceği birine neden yardım etsin ki? Taksiden inip telefonunu ve hesap numarasını istedim, İstanbul'a döndüğümde parasını göndereceğimi ve ona haber vereceğimi söyledim. Asla olmaz dedi. 

Bunun önemini şöyle düşünün, bankalar zaten Yunan vatandaşlarına dahi günlük 50 Euro'dan fazla para vermiyordu. O parayı bana verdiğinde o gün bir daha para çekemeyecekti. Yalvar yakar hesap numarasını aldım ve taksiye bindim. Açlık, korku, mutluluk ve daha bir sürü duygu daha birbirine karıştığından ağlaya ağlaya havalimanına gittim.



Havalimanına geldiğimde bu işkencenin bittiğine hala inanamıyordum! Uçağa bindikten sonra sakinleştim. İstanbul'a geldikten sonra ilk işim ona parasını göndermek oldu. Bunu haber vermek için ona yazdım ama buna hiç gerek olmadığını söyledi. 

Hani Hızır gibi yetiştin derler ya, benim hayatımdaki Hızır da o! Hala her aklıma geldikçe ona dua ediyorum, o olmasa ne yapardım bilmiyorum. İstanbul'a gelince günlerce hasta yattım. Yorgunluk, stres, açlık derken kendime gelmem zaman aldı. 


Şimdilerde bunlar benim için gülerek anlattığım hatıralar haline geldi. Bu seyahatin bana öğrettiği en önemli şey, her zor durumda güçlü kalmam gerektiği, her zorluğun bir çıkış yolu olduğunu düşünmem gerektiği oldu. 

O günden beri zor bir durumla karşılaştığımda, bu sıkıntı sadece bu ana özgü, geçecek ve gülümseyerek hatırlayacağım diyorum. Sonraki seyahatlerimde bu derece büyük olmasa da birtakım sıkıntılar yaşadım, fakat hep Atina'yı hatırlayarak ve bu düşünceye dayanarak sakin kalmaya çalıştım. Daha önceki seyahatlerimde hep yanımda bir arkadaşım vardı, bu benim yalnız ilk seyahatimdi ve bana çok şey öğretti.

Bu olaydan sonra bir insanı yolculukta tanırsın sözünün kıymetini anladım. Çünkü yolculuklarda evinin ve belli çizgilerle kendi koruma alanını oluşturduğun ortamın dışındasın ve her şeyle karşılaşabilirsin. Yanındaki insanın soğukkanlı olup olmadığı, sıkıntıları daha da büyük bir sorun yumağı haline getirip getirmeyeceği çok önemli.

Her şeye rağmen yine de Yunanistan'ı çok seviyorum ve bu yaz tekrar gittim. Bu sefer Selanik'teydim ve her şey yolunda gitti :) Dediğim gibi tüm bunlar güzel bir macera olarak kaldığı için ve bana çok şey öğrettiği için hiç pişman değilim :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet