Ana içeriğe atla

Urartular: Van'da 3000 Yıl Öncesine Yolculuk


Günümüzden yaklaşık 3000 yıl önce, Urartular'ın 'Tuşpa' adını verdikleri Van, Urartu Krallığı'nın başkentiydi ve M.Ö. 9. yüzyılda inşa edilen Van Kalesi bu devletin merkeziydi. Bu nedenle, Doğu Anadolu'da kurulan en eski devlet olan Urartu Krallığı'nı anlatacağım bu yazıya bu kaleden bir gün batımı ile başlamak istedim. Tam karşımda ise bir önceki yazımda anlattığım Van Gölü var. 


Van Müzesi'ndeki bu haritadan görüleceği üzere; Urartular Doğu Anadolu'da batıda Malatya'ya, güneyde Hakkari'ye kadar uzanan geniş bir coğrafyada hüküm sürmüşlerdir. Urartular'ın kuzey sınırı Kafkasya topraklarına uzanmaktadır. Doğu'daki toprakları bugün Ermenistan ve İran sınırları içerisinde yer almaktadır. 

Urartular'ın güneyinde o dönemin en büyük devleti olan Asurlular bulunuyordu. Urartular kendi medeniyetlerini kurarken Asurlular'ı örnek almışlardır. Asurlular'ın eserlerini Berlin'deki Pergamon Müzesi'nde ve Paris'teki Louvre Müzesi'nde görme fırsatı bulmuştum. Elimde yeterli fotoğraf olsa Asurlular için de bir yazı hazırlayabilirdim. İleride bu müzeleri yeniden daha başka bir bakış açısıyla gördükten sonra Asurlular'ı da yazmayı düşünüyorum. 

Urartular'ın batısında ise Frigyalılar var. Frigyalılar da Anadolu'nun geçmişinde önemli bir yere sahip. İki yıldır bir türlü gidemediğim Frig Vadisi'ni bu yıl görme fırsatı bulursam Frigler için de bir yazı gelecek. Urartular'ın kuzeyinde Türkler ile aynı soydan oldukları düşünülen İskitler ve Kimmerler var. İskitler'den geçtiğimiz ay yayınladığım Budapeşte yazımda bahsetmiştim. Yani gördüğünüz üzere Urartular döneminde Anadolu ve çevresindeki devletler adeta bir şampiyonlar ligi. 


Konu Urartular olunca akla gelen ilk isim, yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz, lakabı "yaşayan son Urartulu" olan Mehmet Kuşman'dır. Urartular'a ait Çavuştepe Kalesi'ndeki ilk kazılar 1961 yılında başlamıştır. 1940 doğumlu olan Mehmet Kuşman da askerden döndüğünde, Urartular'a ait bir yerleşim yeri olan Çavuştepe Kalesi'nde bekçilik yapmaya başlamıştır. İlkokul mezunu olan Mehmet Kuşman buradaki bekçilik görevinin ötesine geçerek, bu kazılar esnasında Urartular hakkında birçok şey öğrenmiştir. Bu merakı onu Urartuca'yı öğrenmeye kadar götürmüş olup dünyada bu dili konuşan 12 kişiden biridir. Urartu devleti 2.500 yıl önce yıkıldığından bu dili bilen kişiler bu alanda akademik çalışmalar yapanlardan ibaret. Urartu dilinin Kafkas dilleri ile benzerlik gösterdiği, bunların arasında en çok Çeçence ile bağdaştırıldığı belirtilmektedir. Urartular, Asurlular'dan aldıkları çivi yazısını kendi dillerine uyarlamışlardır. 

Artık 83 yaşında olan Mehmet Kuşman bekçilik görevinden emekli olsa da, Çavuştepe Kalesi'ni hala bırakmamış. Burada gönüllü olarak kalıyor ve gelen turistlere Urartular'ı anlatıyor. Yukarıdaki fotoğrafı çektiğim esnada da bize burada çivi yazısı ile yazılan Urartuca yazıları tercüme etmekteydi. 


Çavuştepe kalesinde Mehmet Kuşman'ın Urartular ile ilgili kitaplar ve Urartular'ın izlerini taşıyan takılar sattığı minik bir dükkanı var. Üzerine Urartuca yazılar yazdığı takıları bizzat kendisi yapıyor. Oraya gittiğinizde Mehmet Amca ile sohbet edip alışveriş yapmayı unutmayın.

Urartu dini çok tanrılı bir din. Baş tanrı Haldi, fırtına tanrısı Teişeba ve güneş tanrısı Şivini bunlardan birkaçı. Ben bir güneş aşığı olarak,  Mehmet Amca'dan Tanrı Şivini'nin isminin yazılı olduğu bu kolyeyi aldım. Eminim geçmişte yaşasam güneşe tapan bir pagan olurdum :) 


Urartular ile ilgili detayları öğrenmek için Van Müzesi'ne gitmelisiniz. Yukarıdaki fotoğrafta bu müzede yer alan, Urartu Savaş Tanrısı Teişeba'ya ait bir kabartma görmektesiniz. 

Bu arada, Van Müzesi'ne hayran kaldığımı belirtmek isterim. Çok büyük ve kapsamlı, düzenli ve modern bir müze. Anadolu'da çok kötü müzeler gördüm. Genelde Malatya Müzesi'ni buna örnek gösteriyorum. Malatyalılar lütfen kızmasın :) Malatya'ya, bir zamanlar Hititler'in de yerleşmiş olduğu Arslantepe Höyüğü'nü görmek için gitmiştim. Sonrasında müzede bu höyükten çıkarılan eserleri görebileceğimi düşünmüştüm. Ama müze beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Malatya'ya 2014 yılında gittiğim için aradan geçen yıllarda bu müzenin değişmiş ve gelişmiş olduğunu umuyorum. Neyse yine konuyu dağıttım. Gezi yazılarıma 4 yıl ara verdiğim için çok şey birikti, anlatacağım çok şey var, sabırsızlanıyorum :) 


İlk olarak, yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz, Mehmet Kuşman'ın bekçilik yaptığı, Van'ın Gürpınar ilçesi yakınlarındaki Çavuştepe Kalesi'nde yer alan kabartmaları paylaşmak istedim. 


Bu fotoğrafta ise başka bir Urartu yerleşim yeri olan Ayanis Kalesi'nin müzede canlandırılan kısmını görmektesiniz.


Bu kabartmalar ise Bitlis'in Adilcevaz ilçesi yakınlarında bulunan bir Urartu kalesi olan Kef Kalesi'nden. Bu blokların üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır: 'Tanrı Haldi büyüklüğüyle, Argisti oğlu Rusa bu asihuseyi yaptırdı. Kayalık çoraktı ve (başka) hiçbir kral asla yaptıramazdı. Tanrı Haldi buyurduğu gibi ben yaptırdım. Rusa der ki her kim ki bu steli tahrip ederse Tanrı Şivini onu yok etsin."

Kral Rusa'ya 'sakin ol şampiyon' demek istiyorum. Ama bir taraftan da haklı, 3000 yıl önce bu mükemmel eserleri yaptırmış biri olarak tabii ki övünecek :) Gerçekten harika bir taş işçiliği. 


Urartular'da sulama sistemleri çok gelişmiştir. Tarıma önem vermişlerdir.  Urartular'ın sulama kanallarının en ünlüsü, 56 km uzunluğunda ve 2,5 metre (yer yer 4 metre) genişliğindeki Şamram (Minua) Kanalı'dır. İnanmayacaksınız ama, yaklaşık 2800 yıl önce yapılan bu kanal, bugün dahi geçtiği yerlerdeki tarla, bağ ve bahçelerin sulama ihtiyacı için kullanılmaktadır. Van Müzesi'nde bu kanalın yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz bir canlandırması bulunuyor. Bunu da çok başarılı buldum. 

Bu kanalı yaptıran Kral Minua, buraya koyduğu yazıtta kanalı yaptırdığını anlatırken, tatlı tatlı beddua da etmiştir :) Yukarıda da Kral Rusa'nın bedduasını okumuştuk. Sanırım Urartulular bedduayı seviyor :)

Bu kanaldaki Urartuca metnin çevirisi şu şekilde: "İşpuni'nin oğlu Minua, Tanrı Haldi'nin gücü sayesinde bu kanalı açtı. Adı Minua Kanalı'dır. Tanrı Haldi'nin büyüklüğü sayesinde, Minua, güçlü kral, Bianili Ülkelerinin Kralı, Tuşpa kentinin efendisidir. Minua der ki, kim bu yazıyı silerse, kim onu tahrip ederse, kim bunu görürse, kim başkasına 'Bu kanalı ben açtım' derse o, Tanrı Haldi, Tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar tarafından mahvedilsin; güneş ışığından yoksun edilsin." 

Bu metinde Minua kendisini "Bianili Ülkelerinin Kralı" olarak tanımlıyor. Çünkü Urartular kendilerini "Bianili" olarak adlandırıyorlardı. Urartu ismi onlara güney komşuları Asurlular tarafından verilmiştir. Asurlular'ın kaynaklarında Urartular ile ilgili çok fazla bilgiye ulaşılmıştır. 


Van Müzesi'nden Urartular ile ilgili son olarak Urartu dönemine ait bir savaş arabası kabartmasının fotoğrafını paylaşıyorum. Van müzesinde Urartular dışında diğer dönemlere ilişkin eserleri de görebilirsiniz. Aşağıda onlardan birkaç örneği de paylaşacağım.

Bu büyük devlete ne oldu peki diye merak ediyor olmalısınız. Urartular, zaman içerisinde kuzeydeki İskitler'in saldırıları ile zayıflamışlar ve sonrasında M.Ö. 585 yılı civarında eski İran halkları tarafından kurulan bir devlet olan Medler tarafından yıkılmışlardır. 

Medler, Urartular'ı yendikten sonra Anadolu'nun içlerine doğru akınlarına devam ederek Frigyalılar ile ve daha sonrasında Batı Anadolu'da Lidyalılar ile de savaşmışlardır. Lidyalılar ile yaptıkları savaş esnasında güneş tutulduğu için bunu tanrıların bir cezası olarak görüp savaşı bitirerek Lidyalılar ile barış antlaşması imzalamışlardır. Urartular bu konuda Tanrı Şivini'ye çok kırgın olmalı :) Güneş tutulması Urartular ile savaşırken olsaydı Medler Doğu Anadolu'nun bu medeniyetini yok etmeyecekti. 



Yukarıdaki fotoğraflarda Van Müzesi'nde beni en çok şaşırtan parçalar olan Hakkari Stelleri'ni görmektesiniz. Günümüzden 3.500 yıl öncesine ait olan bu steller 1998 yılında keşfedilmiş. Urartular ile ilgisi bulunmuyor, müzenin başka bir bölümüne ait. Hangi halk tarafından yapıldığı bilinmiyor. Hakkari stelleri hakkında hiçbir bilgim yoktu ve müzede rastlamak benim için çok güzel bir süpriz oldu. Anadolu'nun inanılmaz tarihi zenginliğinin ucu bucağı yok gerçekten. 


Güneydoğu'nun kadim halkı Süryaniler'e de ayrı bir ilgim olduğundan, Van Müzesi'nde gördüğüm,  Osmanlı dönemine ait bu Süryanice kitabe de hemen dikkatimi çekti. Süryaniler'i merak ediyorsanız Mardin'e gitmelisiniz. Artık sayıları çok az olsa da Mardin'de halen bir Süryani nüfusu bulunuyor. Oraya gittiğimde burada yaşamını sürdüren Süryaniler ile tanışma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Bu blogda yıllar önce "Süryaniler" başlıklı bir yazı paylaşmıştım. Mardin ve Midyat'a yaptığım seyahatten notlarımı paylaştığım bu yazıyı da okuyabilirsiniz. 


Yine Güneydoğu'nun bir başka kadim halkı ise Yezidiler. Yukarıdaki fotoğrafta Osmanlı dönemine ait bir Yezidi mezar taşını görmektesiniz. Yezidiler de yine Süryaniler gibi Mardin ve çevresinde yaşamışlardır. Onların da nüfusu çok çok az. 


Yazıya Van Kalesi'nde başlayıp Van Kalesi'nde bitirmiş bulunmaktayız. Bir süredir Doğu Anadolu'yu yazıyorum. Önümüzdeki hafta Ağrı veya Bitlis'i yazarak Doğu Anadolu'ya devam mı devam etmeliyim, yoksa başka bir bölgeye mi geçmeliyim henüz karar vermedim. Ama bir şekilde önümüzdeki hafta sonu da burada olacağım. Tanrı Şivini sizi korusun!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet