Ana içeriğe atla

Süryaniler



Süryaniler binlerce yıldır Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşamakta olmalarına rağmen onlar hakkında çok az şey biliyoruz. Oysa kültürleri, gelenekleri ve mimarileri ile Süryaniler daha fazla tanınmayı hak ediyorlar. 

Bu nedenle, Süryaniler'i daha yakından tanımak için yoğun olarak yaşamakta oldukları Mardin ve çevresine gitmeye karar verdim. 


Bu toprakları ziyaret etme kararı vermemde etkili olan, DEPO'da, "Saturdox Belgesel Buluşmaları" etkinliğine katılmak oldu. Burada, yukarıda fragmanını paylaştığım,  Hüseyin Demirtaş'a ait "Misafir" isimli belgeseli izledim. Bu belgeselde, henüz küçük bir çocukken onu Mardin'deki Deyrulzafaran Manastır'ına bırakıp Suriye'ye giden annesinin dönüşünü bekleyen Bahe'nin hayatı anlatılıyordu. Ne yazık ki benim bu belgeseli izlememin ardından kısa bir süre sonra Bahe vefat etti...

Belgeseli izlerken hem 75 yıldır annesini bekleyen Bahe'nin öyküsüne ağladım hem de Deyrulzafaran Manastırı ve Mardin'in güzelliğine vuruldum. Böylece, hem o muhteşem manastırı, hem o toprakları hem de o toprakların binlerce yıldır sahibi olan Süryaniler'i keşfetmek için ilk fırsatta Mardin ve çevresine seyahat etmeye karar verdim.


Süryaniler Hristiyan bir halk. M.S. 37 yılından itibaren Hristiyanlığı kabul etmeye başlamışlar. Bu sebeple Hristiyanlığı kabul eden ilk kavim olarak kabul ediliyorlar.

İlk Süryani Kilisesi ve aynı zamanda ilk Süryani Patrikhanesi Antakya'da kurulmuş. Patrik Ortodokslarda en üst düzey din adamı olarak kabul ediliyor, yani Katoliklerdeki Papa'nın Ortodokslardaki karşılığı olarak belirtebiliriz.

Süryanilerin konuştuğu dil olan Süryanice, aynı zamanda Hz. İsa'nın da anadili olan Aramice'nin bir lehçesidir. İçlerinde Ortodoks, Katolik ve Protestan olanlar var. Katolik olan Süryaniler Keldani olarak adlandırılıyor ve kiliseleri Keldani Kilisesi olarak anılıyor. 

Deyrulzafaran Manastırı
Bu resimde gördüğünüz yer, meşhur Deyrulzafaran Manastırı'nın girişi. 493 yılında inşa edilen bu manastır, aynı zamanda, 1116 yılından 1932 yılına kadar Süryani Patrikhanesi oluyor. Patrikhane sonrasında Humus'a (Suriye) ve en son Şam'a (Suriye) taşınıyor. Süryani Ortodoks Patrikhanesi halen Şam'da bulunmaktadır.

Her ne kadar Süryaniler Hristiyan olsa da, onların inancında da namaz, oruç ve sünnet mevcuttur. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde 3 vakit namaz kılan Süryaniler, yılda beş kez oruç tutmaktadırlar. Ayrıca Süryaniler sünnet olan tek Hristiyan topluluktur.

Güneş Tapınağı
Deyrulzafaran Manastırı'nın temelleri 4000 yıl önce güneşe tapanlar tarafından atılmış. Daha sonrasında manastır bu güneş tapınağının üzerine inşa edilmiş. Bu nedenle manastırın altında, yukarıdaki resimde görülen, eskiden güneş ayinlerinin yapıldığı odalar bulunuyor.


Deyrulzafaran'ın bir başka özelliği, Osmanlı Devleti'ndeki ikinci matbaaya sahip olmasıdır.




Mardin Sokakları
Manastırdan çıkıp, 40 derece güneşe aldırmadan kendimi Mardin sokaklarına bırakıyorum. Mardin'in eski şehir merkezi, taş evleri ve taş sokakları ile tam bir açık hava müzesi.

Mardin sokaklarında yürürken önce bir tarafınızda Süryani Kilisesi ve diğer tarafınızda Keldani Kilisesi görüp, hemen ötesinde de bir cami ile karşılaştığınızda buranın kültür mozaiğine hayran kalıyorsunuz.

Mardin
Taş sokaklarda yürümeyi bitirdiğinizde bu kez karşınızda uzanan Mezopotamya Ovası'nın güzelliği ile büyüleniyorsunuz. 


Mardin'deki Deyrulzafaran Manastırı dışında bu bölgedeki bir başka önemli manastır, Mardin'in Midyat ilçesinde bulunuyor: Mor Gabriel Manastırı

Mor Gabriel Manastırı
Ne yazık ki bu manastır son yıllarda birçok sorunla boğuştu ve her ne kadar bu sorunlar ortadan kalkmış olsa da konunun önemi nedeniyle bahsetmek gereği duyuyorum.

Şöyle ki; 2008 yılında Midyat'ta yapılan kadastro çalışmaları sırasında birtakım kimselerin başvuruları neticesinde Mor Gabriel'e ait arazinin hazine arazisi olduğu iddia edilerek dava açılıyor. Sonrasında bu arazinin hazineye ait olduğuna karar verilerek, bu yönde Mahkeme kararı tesis ediliyor.

Düşünün ki bu insanlar bu manastırı 397 yılında inşa ediyorlar. O tarihlerde biz daha Anadolu'da bile değiliz. Bu topraklar 1517 yılında Osmanlı tarafından fethediliyor. Ancak Manastır eskiden olduğu gibi bin yıldan fazla zamandır kendisine ait alanda faaliyetini sürdürmeye devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ardından da bu arazi için devlete vergi ödüyorlar.

Tüm bunlar sabitken, Mor Gabriel Manastırı'nın işgalci olduğunu iddia etmek gerçekten mantık dışı. Neyse ki 2014 yılında bu yanlıştan dönülüyor ve bu arazi Mor Gabriel'e geri iade ediliyor.



Mor Gabriel Manastırı'nın her bir köşesinde Süryaniler'in taş işçiliği konusundaki ustalıklarına şahit olabilirsiniz. 


Burası da manastırın mezar odası. Manastırın üst düzey din görevlileri buraya, bu taş duvarların arkasına gömülüyor. Bu kişiler, tören elbiseleri ile, bir sandalye üzerinde oturur vaziyette defnediliyorlar. 


Midyat'ta da yine Mardin'de olduğu gibi Süryaniler'in taş evleri göz kamaştırıyor. 


Amsterdam Süryani Ortodoks Kilisesi
Günümüzde Türkiye'de yaklaşık 20.000 Süryani bulunuyor. Osmanlı Devleti'nde Süryani nüfusu daha fazlaydı. Ancak 1915'teki Ermeni Tehciri'nden etkilendiler ve Irak ve Suriye'ye göç etmek zorunda kaldılar. 1970'lerden sonra ise yaşadıkları bölgede yaşanan siyasi karışıklıklar ve faili meçhul cinayetler bu dönemde çok sayıda Süryani'nin yurt dışına göç etmesine neden oldu. Bugün dünya genelinde beş milyon civarında Süryani olduğu belirtiliyor.

Geçtiğimiz yüzyılda gerçekleşen yoğun göçler neticesinde Batı Avrupa'da kalabalık bir Süryani nüfusu bulunmaktadır. Süryaniler bu ülkelerde kendi kiliselerini inşa ederek dinlerini yaşatmayı sürdürmeye çalışmaktadırlar. Yukarıda resmini paylaştığım, Amsterdam sokaklarında dolaşırken tesadüfen karşıma çıkan Amsterdam Süryani Ortodoks Kilisesi bunun bir örneğidir.

Melek Tavus
Mardin ve çevresinde yaşayan ve ilgimi çeken bir başka topluluk da Yezidiler. Nüfusları çok azaldığından, ne yazık ki bir Yezidi ile tanışmak mümkün olmadı. Ama tanıştığım Süryaniler ile olan sohbetlerimde Yezidiler hakkında da bilgi edinmeye çalıştım. 

Yezidiler'de ateş ve güneş kutsal kabul ediliyor. Her sabah güneş doğarken uyanıp ibadet ediyorlar.

Yezidiler şeytana tapanlar olarak bilinse de onlar şeytanı bizim gördüğümüzden farklı bir şekilde gördükleri için bu pek doğru değil. Yezidiler şeytanın  tanrıya karşı geldikten sonra tövbe edip bağışlandığına inanıyorlar. Şeytanı "Melek Tavus" olarak anıyorlar. Yani onların inancına göre şeytan kötü biri değil.

Son yıllarda Yezidiler'in adını IŞİD katliamları sebebiyle daha çok duyar olduk. Müslüman olmadıkları için IŞİD'in zulmüne uğrayan Süryaniler ve Yezidiler'in bir an önce huzura kavuşmasını diliyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet