Ana içeriğe atla

Aizanoi Antik Kenti: Zeus Tapınağı (Babamın Anısına)

 

Bir antik kent sürekli rüyalarınıza girse ne yapardınız? Orada sizi bekleyen büyük bir şey olduğunu düşünmez miydiniz? Ben de böyle düşünerek Aizanoi Antik Kenti'ne koştum.

Aslında Tanrı Zeus beni pandeminin başından itibaren 2,5 yıl boyunca Aizanoi'deki Zeus Tapınağı'na çağırdı; fakat geçen yaza kadar bir türlü gitmek kısmet olmadı. Geçen yaz babamla gidecektik, o da kısmet olmadı. Zeus Tapınağı'nı anlatacağım bu yazı babama, ezeli ve ebedi hasrete adandı. 


Aizanoi'ye pandeminin hemen öncesinde gitmeye karar vermiştim ve biletlerimi alıp otel rezervasyonumu yapmıştım. Ama sonrasında 2020 Mart ayında pandemi nedeniyle hayat durunca bu plan iptal oldu. Ben de sonrasında ilk fırsatta gitmek üzere aklımın bir köşesine yazdım. 

2020 yazında seyahat etmek mümkün hale gelince birçok yere gittim ama Aizanoi'ye gidemedim. Yine 2021 yazında da aynı şey oldu. Çünkü amacım oraya gitmişken Frig Vadisi'ni de görmekti. Bu nedenle Aizanoi'den başlayan Frig Vadisi turlarını takip etmeye başladım. Ama bir türlü yeterli kontenjan oluşmuyor ve tur iptal oluyordu. Frig Vadisi turları Nisan-Mayıs ve Eylül-Ekim ayları ile sınırlı bir sezonda yapıldığından bu dönemde gidemediğinizde bir sonraki yıla kalıyordu.

Sonrasında Aizanoi Antik Kenti'ndeki Zeus Tapınağı benim rüyalarıma girmeye başladı. Ben de oraya gidince önemli bir şey olacağına inanmaya başladım. Frig Vadisi turunu başka bir zaman yapmak üzere, öncelikle Aizanoi'yi görmeye karar verdim. 2022 yılı başında babama da bundan bahsettim. Bu nedenle yazın birikte karavanla gideceğimiz yerlere eklendi. 


Geçtiğimiz yaz babamı kaybettim. O da benim gibi arkeolojiye meraklıydı ve hasta yatağındaki uzun sohbetlerimizde bu konuları konuşurduk. Akciğer kanserine yakalanana kadar uzun yıllar ayrı kaldığımız için hiç birlikte bir antik kente gitmemiştik. Birbirimizden ayrı gördüğümüz ve öğrendiğimiz şeyleri anlatıp bir gün beraber gitme planı yapıyorduk. O iyileştiğinde karavana atlayıp birlikte gezecektik. 2022 yazında babamı kaybettikten sonra ilk 1,5 ay yerlerde sürünüp kimseyle görüşmedim. Sonra yazın o iyileştiğinde gitmeyi planladığımız antik kentler arasından bir rota oluşturdum ve tek başıma gitmeye karar verdim. İnzivamı bu yolculukla tamamlamak bana iyi gelecekti. 

Planım, her şehirde bir gün kalmak, antik kent turumu yaptıktan sonra sıradaki şehre geçmekti. Her gün için ayrı bir otobüs bileti ve otel rezervasyonu ile yola çıkacaktım. Gerisi yol ne getirirse öyle gidecekti. Bu yazıdan itibaren, bu seyahatin her bir durağını anlatacağım bir yazısı dizisi paylaşacağım. En az 5 yazı şeklinde planlıyorum. 

Daha önce de söylediğim gibi, ben tren yolculuğunu çok seviyorum. Bu nedenle Eskişehir aktarmalı olarak ilk durağım olan Kütahya'ya ulaşmak üzere İstanbul'dan trene bindim. Yukarıdaki fotoğraf yolun ilk adımı olan Kütahya treninden. Maalesef güneye indikten sonra Konya'dan dönüşe geçene kadar yeni bir tren yolculuğu olmayacaktı. İlk durak Zeus iken son durak Mevlana evet :) Çünkü ben her canım yandığında Mevlana'ya koşuyorum.  


Aizanoi, Kütahya'nın Çavdarhisar ilçesinde yer alıyor. Gece Kütahya'da kaldıktan sonra sabah otogardan Çavdarhisar'a giden bir otobüse bindim. Antik kent ilçe merkezine yakın bir köyde olduğundan, Çavdarhisar ilçesine gittiğimde taksiyle veya köye giden herhangi bir araçla kolayca ulaşacağımı düşünmüştüm. Ama öyle olmadı :)

Çavdarhisar o kadar küçük bir ilçe ki hiçbir ulaşım aracı bulunmuyor. Dolmuş veya otobüs yoksa bile taksi vardır diye düşünüyor olmalısınız ama maalesef ilçede taksi bile yoktu :) Otogarda bunun şokunu yaşadığımda, burası çok küçük bir yer olduğundan taksiye ihtiyaçlarının olmadığını söylediler. Öncelikle yerel yönetimin antik kente ulaşım için bir çözüm bulması gerektiğini belirtmek isterim. En azından yaz sezonunda turizmi hareketlendirmek için bu yapılmalı. Bu konu Türkiye'deki birçok antik kent için geçerli. 


Peki sen nasıl gittin diyeceksiniz, evet ben de kendilerine tam olarak bunu sordum :) "Şu ileriden sağa dön, köy yolunu takip et, yarım saat yürürsen köye ulaşırsın" dediler. "Yolda köpek var mı?" dedim, "Var ama eline bir sopa al bir şey olmaz" dediler :) 

Köy yolunun başladığı yere yürüyüp oraya gidenlerden birinin peşine takılmaya karar verdim. Beklerken bir amca ile karşılaştık. "Sizinle beraber yürüyebilir miyim?" dedim. "Ben köye gitmiyorum ekmek almaya gidiyorum, ne işin var orada, taşları görüp ne yapacaksın?" dedi ve tek başıma geldiğim için beni azarladı :) Sonra beni köye götürecek bir araç bulmak için beraber beklemeye başladık. Nihayet, ekmek almaya giderken başının belası olan beni yalnız bırakmayıp bir tanıdık ile köye gönderdi, ellerinden öpüyorum :) 


Antik kentin bulunduğu alan çok ıssızdı. Antik kentin karşısında giriş bileti alıp bir şeyler içebileceğiniz minik bir ziyaretçi alanı bulunuyordu. Ama yaz olmasına rağmen ziyaretçi yoktu. O esnada benim dışımda yalnızca Kütahya'ya pul koleksiyonu sergisi için gelen koleksiyonerlerden oluşan küçük bir grup vardı. Benim yaşım kadar uzun yıllardır pul koleksiyonu yapan, şehre gelmişken antik kenti de görmek isteyen kıymetli insanlardan oluşan bir gruptu. Böylece şans eseri güzel insanlarla tanışma fırsatı buldum ve antik kenti onlarla birlikte gezdim. 


Yukarıdaki fotoğrafta, rüyalarımın kahramanı olan, Aizanoi'deki Zeus Tapınağı'nı görmektesiniz. Bu görkemli tapınak Anadolu'daki antik eserler arasında en iyi korunmuş tapınaklarından biri. Neredeyse yapıldığı zamandaki haliyle dimdik ayakta. Tapınağın yapımına M.S. 92 yılında başlanmış ve uzun yıllar devam etmiş. 

Tapınağın önünde gördüğünüz akroter ise Anadolu'nun ana tanrıçası Kibele'yi simgeleyen bir figür. Antik yapıların üstünde bulunan figürlere akroter adı veriliyor. Bu figür de bir zamanlar tapınağın bir cephesinde yer almakta iken yere düşmüş olup bu şekilde tapınağın önünde sergilenmektedir. 

Aizanoi bir Roma kenti ve Zeus Tapınağı da bir Roma tapınağı. Ancak Kibele Yunan/Roma Tanrıçaları arasında değil, Anadolu halklarının ana tanrıçası. Yani burada olması ilginç. Fakat işte bu tapınakta Yunan Mitolojisi'nin baş tanrısı Zeus ile Anadolu'nun ana tanrıçası Kibele bir arada bulunuyor. Bu çok özel bir durum. Bu nedenle burası benim için kadın ve erkek gücünün birleşim noktası. 


Yukarıdaki fotoğrafta Zeus Tapınağı'nın sütunlarının ihtişamını görmektesiniz. Diğer antik kentlerdeki tapınaklar da yine bu şekilde sütunlardan oluşuyor. Ancak genelde bu sütunlara baktığınızda onların üst üste konulmuş sütunların birleşiminden oluştuğunu görürsünüz. Aizanoi'deki Zeus Tapınağı ise upuzun tek parça halindeki sütunlardan oluşuyor. Bu onu daha da büyüleyici kılıyor.



Yukarıdaki fotoğraflarda ise tapınağın duvarları üzerindeki sembol ve yazıların detaylarını görmektesiniz. 


Tapınağın altında tonozla örtülü bir başka yapı bulunuyor. Anadolu'daki diğer antik kentlerde bu şekilde bir yapı ile karşılaşmamıştım. Zeus Tapınağı'ndaki bu merdivenlerden inerek burayı da görebiliyorsunuz. 


Alt kattaki bu alan ışıklandırılıp Aizanoi'de bulunan eserlerle çevrili bir sergi alanına dönüştürülmüş. Bu fikre bayıldım. 


Örneğin; yukarıdaki fotoğrafta bir gladyatöre ait mezar taşını görmektesiniz. "Gladius" Latince "kılıç" anlamına gelmekte olup "gladiator" un anlamı "kılıç ustası"dır. Bildiğiniz üzere Roma döneminde gladyatör dövüşleri çok revaçtaydı. Aizanoi Antik Kenti'nde de birçok gladyatör dövüşü yapılmıştır. Bu mezar taşı da burada dövüşen gladyatörlerden birine aittir. 


Aizanoi Antik Kenti'nin bulunduğu alan Romalılar'dan önce Frigyalılar'a ait bir yerleşim yeriydi. Yukarıda bahsettiğim, Anadolu'nun ana tanrıçası Kibele de Frigyalılar için önemli bir tanrıçaydı. 

Türkler'in Anadolu'ya girişinden sonra, 13. yüzyılda bu bölgeye Çavdar Tatarları yerleşmiştir. Aizanoi'nin bulunduğu ilçenin adı olan Çavdarhisar ismi de Çavdar Tatarları'ndan gelmektedir. 


Aizanoi Antik Kenti Anadolu'daki birçok antik kent gibi Avrupalılar tarafından keşfedilmiştir. İlk incelemeler 1824 yılında yapılmıştır. Antik kentteki ilk kazı çalışmaları ise Alman Arkeoloji Enstitüsü adına 1926 yılında yapılmıştır. Kazı çalışmaları 1970 yılından bu yana düzenli olarak devam etmektedir. 

Ancak Aizanoi'deki çalışmaların hızlanması ve antik kentin geniş kitlelerce tanınması son birkaç yılda gerçekleşmiştir. Antik kenti ziyaret ettikten sonra Çavdarhisar otogarında otobüs beklerken konuştuğum kişiler bu gelişmenin 2020 yazında göreve başlayan yeni vali sayesinde olduğunu belirttiler. Buradaki insanların valinin bu ilgisinden çok memnun olduğunu gördüm. Bu vesileyle Kütahya Valisi Ali Çelik'e de çalışmalarından ötürü teşekkür etmek isterim. 


Aizanoi'yi gördükten sonra Kütahya'ya geri döndüm. Antik kentten ilçe merkezine yürüyerek veya köylülerden birinin traktörünün kasasında dönmemek için orada tanıştığım koleksiyoner grubundan dönüşte beni ilçe otogarına bırakmalarını rica ettim. Böylece otogara ulaşıp Kütahya otobüsüne binerek sağ salim turumu tamamlamış oldum :) 


Kütahya'ya döndüğümde bir sonraki durağım olan Arkeoloji Müzesi'ne gittim. Yukarıdaki fotoğrafta bu müzede yer alan Kibele heykelini görmektesiniz. Bu eser Roma dönemine aittir. Bu durum da Frigyalılar'ın topraklarına yerleşen Romalılar'ın kendi tanrılarının yanında Anadolu'nun ana tanrıçasını da benimsediklerini göstermektedir. Heykelin başı mevcut olmasa da Romalılar gibi giyindiği görülmektedir. Oysa Anadolu uygarlıklarının Kibele heykelleri çıplak, iri göğüslü, iri göbekli ve iri kalçalı bir kadın olarak tasvir edilmiştir. 


Yine Roma dönemine ait olan ve Kütahya Arkeoloji Müzesi'nde yer alan bir başka eser yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz Herakles yani Herkül heykelidir. 


Bu müzedeki en çarpıcı eser ise yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz Amazonlar Lahdi'dir. Roma dönemine ait olup M.S. 2. yüzyılda yapılmıştır. 

Kütahya Arkeoloji Müzesi çok küçük bir müze. Umarım antik kentteki kazı çalışmaları devam ettikçe daha geniş ve kapsamlı bir hale gelecektir. 


Arkeoloji müzesini görüp Kütahya'nın eski şehir merkezini gezdikten sonra bir sonraki durağım olan Burdur'a gitmek üzere otogara geri döndüm. Göreceğim şehirler birbirine yakın mesafede olduğundan bütün gün gezip akşam birkaç saatlik otobüs yolculukları yaparak akşamları otelde dinlenmeyi planlıyordum. 

İkinci durağım olan Burdur'daki Sagalassos Antik Kenti'ni bir sonraki yazımda anlatacağım. Önümüzdeki hafta Burdur'da görüşmek üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet