Ana içeriğe atla

Knidos Antik Kenti: Ege ile Akdeniz'in Birleştiği Yer

Bu yazıda Muğla’nın Datça ilçesinde, Reşadiye yarımadasının en ucunda, tam olarak Ege ile Akdeniz’in birleştiği noktada bulunan Knidos Antik Kenti'ndeyiz. Antik kentin güzelliği manzaranın güzelliği ile birleşince ortaya mest eden bir görüntü çıkıyor. 

Knidos Antik Kenti’ndeki ilk kazı çalışmaları 1858-1859 yıllarında British Museum adına R. Murdoch Smith ve Charles Thomas Newton tarafından yapılmıştır. Burada bulunan eserler British Museum’a götürülmüştür. 

Bu durum maalesef Osmanlı döneminde çok yaygındı. Osmanlı yüzyıllarca bu tarihi eserler ile ilgilenmediğinden, Anadolu'daki birçok antik kentteki kazı çalışmaları yabancı ülkelerden gelen arkeologlar tarafından başlatılmıştır. Haliyle, antik kentlerde bulunan birçok tarihi eser yurt dışındaki müzelere götürülmüştür. Bunların bir kısmı, yapılan görüşmeler neticesinde, yavaş yavaş Türkiye'ye geri iade edilmeye başlanmış ise de; hala yurt dışında Anadolu'dan götürülen birçok arkeolojik eser bulunmaktadır.

Bunun en büyük örneği Berlin'deki Pergamon müzesidir. Müzenin ismi bile İzmir'in Bergama ilçesindeki Pergamon Antik Kenti'nden geliyor. 

Buraya taşınan eserlerden en ilginci İzmir'deki Miletos Antik Kenti'nden parçalar halinde götürülerek Pergamon Müzesi'nde birleştirilip sergilenen, yukarıda fotoğrafını paylaştığım Milet Agora Kapısı'dır. Bu devasa eseri gördüğümde bu kadar büyük bir yapının nasıl rahatça götürülebildiğine inanamamıştım. Ama ne yazık ki bunu doğrudan bir hırsızlık olarak nitelendirmekte zorlanıyorum. Çünkü Osmanlı Devleti bu eserlerin götürülmesini asla dert etmemiş gözüküyor. Hatta, biz çıkarmasak umurunuzda bile olmazdı yaklaşımı da mevcut maalesef. 

Osmanlı döneminde arkeolojik eserlerin peşine düşen en önemli kişi Osman Hamdi Bey'dir. Osman Hamdi Bey bende çok büyük saygı ve hayranlık uyandıran bir kişi. Her ne kadar çoğunlukla Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu ile tanınsa da arkeoloji alanında ülkeye çok büyük katkısı olmuştur. Osmanlı Devleti sınırları içerisinde arkeolojik çalışmalar yaparak bulduğu eserler ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ni kurmuştur. 

Bu arada, yukarıdaki fotoğraf geçtiğimiz aylarda açılan, Galataport'taki İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nin Osman Hamdi Bey'e ayrılan salonundan. Fotoğrafın altındaki açıklamada da belirtildiği üzere; Nemrut kazıları esnasında çekilmiştir. Osman Hamdi Bey'i daha yakından tanımak ve müzenin zengin resim ve heykel koleksiyonunu görmek isterseniz burayı ziyaret etmelisiniz. 

Neyse şimdi Knidos'a geri dönelim, yine gevezeliğim tuttu :) M.Ö. 9.-12. yüzyıllar arasında, bugünkü Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Sparta'dan gelen Dorlar kente yerleşmiştir. Antik Çağ'da dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos da Knidos'ludur. 

Knidos bir liman kenti olduğundan, Antik Çağ’daki önemli ticaret merkezlerinden biriydi. Bu sayede M.Ö. 6. yüzyılda oldukça zengin bir şehir haline gelmiş, M.Ö. 4. yüzyılda ise bir metropole dönüşmüştür. Knidos en parlak çağını bu dönemde yaşamıştır. Knidos Antik Kenti'nin ticari açıdan zenginleşmesinde şarap ve zeytinyağı ihracatı önemli bir yer tutmaktadır. M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren ise seramik üretiminde ilerlemiştir. 

Yukarıda bahsetmiş olduğum, Osmanlı döneminde yapılan kazı çalışmalarından sonra, antik kentte 1967-1977 yılları arasında sürdürülen kazı çalışmaları yapılmıştır. Bu kazılar Amerikan Long Island Üniversitesi adına arkeolog Irıs C. Love tarafından yapılmıştır. Nihayet 1997 yılında Kültür Bakanlığı adına Selçuk Üniversitesi tarafından kazı çalışmaları yapılmaya başlanmıştır. Kazılar halen Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından sürdürülmektedir. 

Antik kent boyunca uzanan ana cadde, onu dik kesen merdivenlerle birleşmektedir. Şehir tepenin eteğine kurulduğundan basamak şeklinde teraslarla yükselmektedir. Şehir hippodomik, yani ızgara planlıdır. 

Bu basamaklardan tırmanarak tepeye doğru çıktığınızda ise muhteşem bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. 

Ayrıca gördüğünüz üzere limanda bir çok tekne var. Buranın denizi ve manzarası çok güzel olduğundan turistik amaçlı bir çok tekne buraya demir atıyor. Ama tekneniz olmasa da yüzebilirsiniz merak etmeyin :) Antik kentin içindeki doğal limandan denize girebilirsiniz. Umarım geçtiğimiz haftalarda Phaselis Antik Kenti hakkında yazdığım yazıda bahsettiğim gibi burada da doğa ve tarih katliamına neden olacak bir plaj işletmesi inşaasına girişilmez. 


Knidos Antik Kenti'nde iki tane tiyatro bulunmaktadır. Bunlardan biri, limana yakın bir konumda bulunan, yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz küçük tiyatrodur. 5000 kişilik kapasitesi bulunmaktadır. M.Ö. 2. yüzyılda inşa edildiği, M.S. 1 ve 2. yüzyılda son şeklini aldığı düşünülmektedir. 


Knidos'a 2021 yazında gittiğimde küçük tiyatronun yanında bu vinç ile karşılaşmıştım. Görevli arkeologlar ile konuştuğumda tiyatronun kırılan taşlarının burada yeniden yapıldığını ve vinç ile yerleştirildiğini öğrenmiştim. Bunun antik tiyatroda etkinlikler yapılabilmesi amacıyla yapıldığı söylendi. Siz bu konuda ne düşünürsünüz bilmiyorum ama bu benim çok hoşuma gitmedi. 


Yukarıdaki fotoğrafta Knidos Antik Tiyatro'nun eski ve yeni taşlarını birlikte görebilirsiniz. Antalya'daki Patara Antik Kenti'ne gittiğimde oradaki tiyatronun bu şekilde yenilendiğini ve tamamen yeni yapılmış bir yapı haline geldiğini görmüştüm ve buna da çok üzülmüştüm. Çünkü bunun tarihi korumak ile bağdaşıp bağdaşmadığına emin değilim. 


Yukarıdaki fotoğrafta ise bir güneş saati görmektesiniz. Antik Çağ'da zaman bu güneş saatleri ile hesaplanmaktaydı. Ortasına yerleştirilen çubuk güneşin geliş açısına göre saat üzerindeki sayılar ve işaretlerin üzerinde gölge oluşturmakta ve saatin kaç olduğu bu şekilde tespit edilmekteydi. 


Knidos Antik Kenti Şarap ve Eğlence Tanrısı Dionysos'a adanmış olduğundan, kentte Dionysos Tapınağı da bulunmaktadır. Tapınağın kalıntıları, limandaki küçük tiyatronun yanındadır. Burada Dionysos'un izlerini taşıyan heykeller bulunmaktadır. Örneğin; Dionysos'un simgesi boğa olduğundan, yukarıdaki heykel bunun bir örneğidir. 

Tanrı Zeus'un oğlu olan Dionysos'un annesi Semele'nin ölümlü yani insan olduğu, bu nedenle ölen tek tanrı olduğu söylenmektedir. Semele Dionysos'a hamile iken ölünce, Zeus'un henüz doğmamış olan Dionysos'u annesi Semele'nin karnından çıkararak kendi baldırına diktiğine ve oradan doğduğuna inanılmaktadır. Dionysos daha sonra Titanlar tarafından yenilerek ölmüş ve yeniden doğmuştur. Yunan mitolojisini çok seviyorum, hep böyle renkli hikayeler ile dolu :) 

Son olarak, Knidos’u ziyaret ettiğinizde bu mükemmel gün batımını izlemeden dönmemeniz gerektiğini hatırlatmak isterim. Nisan-Ekim ayları arası antik kent akşam 19:30’a kadar ziyarete açık olduğundan gidişinizi geç bir saate planlayarak önce antik kenti görüp, sonrasında mükemmel bir gün batımı ile günü noktalayabilirsiniz. Elbette gitmeden önce ziyaret saatlerini tekrar kontrol etmelisiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet