Bursa'nın İznik ilçesi geçmişte Anadolu'da hakimiyet kuran devletler için çok önemli bir şehir olmuştur. Burada sırasıyla Bitinya Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Selçuklular ve Osmanlılar hakimiyet kurmuştur. Dolayısıyla birçok medeniyetten izler taşıyan bir şehir olduğundan İznik sokaklarında yürürken her köşe başında başka bir dönemden kalan tarihi esere rastlıyorsunuz.
İznik'te ilk dikkatimi çeken şeylerden biri şehrin surlarının büyük ölçüde ayakta olması oldu. Bildiğiniz üzere İstanbul'daki surların çoğu yol yapmak vb. sebeplerle yıkıldı, geriye kalanlar ise restorasyon adı altında özünü kaybetti.
İznik surlarının inşası M.Ö. 4. yüzyıla, Bitinya Krallığı dönemine dayanmaktadır. Daha sonra, 13. yüzyılda, Bizans İmparatorluğu döneminde onarılmıştır.
Bir zamanlar bu surlar bütün şehri çevrelemekte ve şehre dört kapıdan girilebilmekteymiş. Şehrin dört bir tarafında bulunan bu kapılar; kuzeyde İstanbul Kapı, doğuda Lefke Kapı, güneyde Yenişehir Kapı, batıda Göl Kapı'dır. Şehri turlayarak bu kapıların kalıntılarını görebilirsiniz.
Benim favorim Lefke Kapı. Yazının girişindeki fotoğraf da yine Lefke Kapı'dan. Bugün Bilecik'e bağlı bir ilçe olan Osmaneli'nin eski adı Lefke'dir. Bu kapı, doğuda, Lefke yönünde olduğundan bu ismi almıştır.
İstanbul Kapı ise, şehrin kuzeyinde, İstanbul yönünde bulunmaktadır. Bu nedenle bu ismi almıştır.
İznik'in geçmişteki adı Nikea'dır. Bitinya Krallığı'na bağlı olduğu dönemde bir süre bu krallığın başkenti olmuştur. Daha sonrasında, M.Ö. 74 yılında, Roma İmparatorluğu'nun hakimiyetine geçmiştir.
İznik'te Roma İmparatoru Trajan döneminde, M.S. 2. yüzyılda inşa edilen bir antik tiyatro bulunmaktadır. Şubat 2024 ayında İznik'i ziyaret ettiğimde kazı çalışmaları halen devam ettiğinden antik tiyatroyu ancak uzaktan görebildim.
Bu tiyatro, düz bir alana inşa edilerek tonozlarla yükseltilmesi nedeniyle Anadolu'daki diğer antik tiyatrolardan farklılık göstermektedir. Bu tiyatroda bir zamanlar gladyatör dövüşleri de yapılmaktaydı.
Yukarıdaki fotoğrafta paylaştığım friz antik tiyatro kazılarında bulunmuş olup İznik Müzesi'nde sergilenmektedir.
Roma İmparatorluğu'nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasının ardından İznik Doğu Roma İmparatorluğu yani Bizans İmparatorluğu sınırları içersinde kalmıştır.
Yukarıda Bizans İmparatorluğu dönemine ait mermer parça görmektesiniz. Ambon adı verilen bu kürsü kiliselerde kutsal metinlerin okunduğu yerdi. Bizans Dönemi'nde İznik'te birçok kilise inşa edilmişti.
Bizans İmparatorluğu döneminde İznik'te inşa edilen kiliselerden en önemlisi yukarıda fotoğrafını paylaştığım Ayasofya Kilisesi'dir. Cumhuriyet döneminde müze olan İznik Ayasofyası, son yıllardaki müze-kiliseleri camiye çevirme furyasından nasibini almıştır. 2011 yılından bu yana cami olarak kullanılmaktadır.
Yukarıda Ayasofya'nın içerisinden bir fotoğraf paylaşıyorum. Görüldüğü üzere artık harabeye dönmüş bir yapı bu. İznik'te başta Yeşil Cami olmak üzere Osmanlı döneminden kalan çok güzel camiler varken bu kasvetli ve rutubetli yapıda namaz kılma ısrarını anlamıyorum.
(Görsel: https://en.wikipedia.org/wiki/Theodore_I_Laskaris) |
İznik'in Bizans İmparatorluğu açısından ayrı bir önemi var. Bildiğiniz üzere; Avrupalılar Hristiyanlar için de kutsal bir şehir olan Kudüs'ü Müslümanlar'dan geri almak için birçok haçlı seferi düzenlemişlerdir. Bu seferlerin amacı Kudüs'ü ele geçirmek olsa da, Haçlı Seferleri amacıyla İstanbul'a geldiklerinde, 4. Haçlı Seferi sırasında, şehri istila etmişlerdir.
Bunun neticesinde, 1204 yılında, Bizans Hanedan üyeleri İstanbul'dan kaçmak zorunda kalmıştır. İşte bu kaçış neticesinde Bizans Hanedanı'ndan Thedore Laskaris İznik'e yerleşerek İznik İmparatorluğu'nu kurmuştur. Bizans Hanedanı 57 yıl sonra İstanbul'a dönerek 1261 yılında şehri Latinler'den geri almıştır.
Konstantinapolis Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatıldığında Bizans'ın Latinler'den yardım almayı reddetmesi ve Notaras'ın "Konstantinapolis'te Latin külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederim." sözünü söylemesinin sebebi budur.
İznik'in Hristiyanlık açısından da ayrı bir önemi bulunuyor. Hristiyanlık'ın Roma İmparatorluğu'nda yeni yayılmaya başladığı dönemlerde Hristiyanlar arasında tartışma konusu olan durumları netleştirmek amacıyla konsiller düzenlenmiştir. Bu konsillere farklı coğrafyalardaki önemli kiliselerden gelen din adamları katılmıştır.
Bu kapsamda yapılan ilk ekümenik konsil, 325 yılında, İznik'te toplanmıştır. Yine, hem Ortodokslar hem de Katolikler tarafından kabul edilen son konsil olan 7. konsil de İznik'te toplanmıştır. 787 yılında İznik Ayasofyası'nda gerçekleştirilen bu konsil İkinci İznik Konsili olarak anılmaktadır.
Birinci İznik Konsili'nin nerede toplandığı tam olarak bilinmese de, tahminler bugün İznik Gölü suları altında kalmış olan Bazilika'da toplandığı yönündedir. Yukarıdaki fotoğrafta bir zamanlar Bazilika'nın olduğu yeri görmektesiniz.
İznik Gölü'ne havadan bakıldığında su altında kalan Bazilika'nın kalıntıları görülebilmektedir. İznik Müzesi'nde Bazilika'nın havadan nasıl göründüğünü gösteren, yukarıdaki fotoğrafta yer alan maket bulunmaktadır.
İznik Konsili'nin ana konusu İsa'nın gerçek tanrı olup olmadığıdır. İskenderiye Kilisesi'nden Arius'un önderliğindeki kişiler İsa'nın tanrı tarafından yaratıldığını savunurken, karşıt görüştekiler onun tanrı gibi ezelden var olduğunu savunmuşlardır. Arius taraflarları bu tartışmayı kaybetmiş ve sapkın olarak nitelendirilmişlerdir.
İznik Konsili'nde ayrıca hangi İnciller'in esas alınacağı da belirlenmiştir. Zira; İncil İsa'dan çok sonra Havariler tarafından yazılmıştır. Dolayısıyla o dönemde birçok farklı İncil vardır. İznik Konsili'nde dört İncil, yani Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan ve onların ismiyle anılan İnciller seçilmiştir.
(Görsel: https://www.mapharita.com/tarih-atlasi/anadolu-selcuklu-devleti-haritasi) |
İznik, tarihte Türkler açısından da önemli bir kenttir. 1060 yılında bugünkü Kars sınırlarında bulunan Ani şehrini ele geçiren Selçuklular bu fetih sonrası Anadolu'ya girmiş ve Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın önderliğinde 1071 yılında gerçekleşen Malazgirt Savaşı sonrasında Anadolu içlerine yayılmışlardır. Kutalmış Bey'in oğlu Süleyman Şah İznik'e gelerek 1077 yılında şehri fethetmiş ve İznik başkentli Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurmuştur.
İznik, 1331 yılında, Orhan Gazi döneminde, Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine geçmiştir. İznik'te Osmanlılar'dan kalan en güzel eserlerden biri yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Yeşil Cami'dir.
Yeşil Cami Osmanlılar'ın ilk eserlerinden biridir. Caminin mimarisinde Selçuklu etkisi görülmektedir. Özellikle minareyi gördüğünüzde bunun Selçuklu eseri olduğunu düşünebilirsiniz.
İznik denilince akla çini gelmektedir. Osmanlı Dönemi'nde İznik çini konusunda oldukça ilerlemiş, Mimar Sinan da yapılarında İznik çinilerini tercih etmiştir.
İznik'in tarihi çini fırınlarını ortaya çıkarmak amacıyla kazılar yapılmakta olup, yukarıdaki fotoğrafta bu kazılar neticesinde tespit edilen çini atölyelerini görmektesiniz.
Roma Dönemi'ne ait antik tiyatro da Osmanlılar döneminde seramik üretimi için kullanılmıştır. Tiyatro ve çevresinde birçok seramik fırını bulunmaktadır.
Bu yazıyı İznik Gölü'nün manzarası ile sonlandırıyorum. Elbette İznik ile ilgili anlatılacak daha çok şey var. Ancak koca bir tarihi barındıran bu şehri tüm detayları ile bir yazıya sığdırmak mümkün değil. İznik İstanbul'a 2 saatlik bir mesafede yer aldığından bir hafta sonu gidip görmek için ideal bir rota. Bu nedenle İstanbul'da yaşıyorsanız bir hafta sonunuzu buraya ayırmanızı tavsiye ediyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder