Ana içeriğe atla

Romantik Prag


Viyana’ya gittiğimde, burada arkadaşlarımla yeni yılı kutladıktan sonra, hazır buralara gelmişken Prag'a da gitmeye karar vermiştim. Dünyanın her köşesinden pek çok turisti ağırlayan bu romantik şehre yalnız gelmek ne kadar iyi bir fikirdi bilmiyorum :)

Yukarıdaki fotoğrafta, tarih dolu bir şehir olan Prag'ın kaleden manzarasını görmektesiniz.



Prag Kalesi çok geniş bir alan üzerine kurulu. Kaledeki bu kilise ise benim favorilerimden oldu.


Kiliseyi yakından incelediğinizde harika ayrıntılarla karşılaşıyorsunuz. Yukarıdaki fotoğraflarda bunlardan örnekler görmektesiniz.


Prag'ta görülecek en meşhur yerlerden biri Karlovy Most, yani Karl Köprüsü. Bohemya Kralı 4. Karl tarafından yaptırılan bu köprünün inşası 1402 yılında tamamlanmış.




18. yüzyılda bu köprü üzerine Barok tarzda heykeller yapılmış. Heykellerle süslü bu köprüde yürümek gerçekten çok keyifli. 

Her ne kadar Prag'a Ocak ayında gittiğim için hava biraz soğuk olsa da, Prag'ın tarihi sokaklarında dolaşmak çok güzeldi. 


Prag sokakları gündüz olduğu gibi geceleri de yine çok güzel.


Prag'ta görmeniz gereken yerlerden bir diğeri ise Astronomik Saat. 1410 yılında yapılan bu saat dünyanın en eski saatlerinden biri. Her saat başında bu saatin etrafında pek çok turist toplanıyor. Zira; saatin içinde bulunan figürler her saat başı hareket ederek görsel bir şölen sunuyor. 


Prag'a Franz Kafka müzesini de mutlaka ziyaret etmelisiniz. Hayranı olduğum ve bütün kitaplarını okuduğum bu yazarın hayatından izlere şahit olmak çok heyecan vericiydi. 


Prag seyahatimin sonuna geldiğimde biraz trajikomik şeyler yaşadım. Şöyle ki; Çekya'da para birimi Çek Korunası ve Euro'nun yaklaşık 1/30'una tekabül ediyor. Bu sebeple Prag'ta para hesabını biraz karıştırdım. 

Çok fazla para çekmişim gibi geliyordu ama hemen bitiyordu :) Daha sonra kullanamayacağım için son gün param bitmeye başladığında tekrar para çekmedim. Akşam yemeğimi kartla yer ve sonra trene binerim diye düşündüm. Fakat kendimi Prag'ın tarihi sokaklarına öyle kaptırmışım ki, saatin kaç olduğunu unutmuşum. Bu sebeple treni kaçırmamak için yemek yiyemeden istasyonun yolunu tuttum. 

Prag'tan trenle Köln'e geçecektim ve 12 saat sürecek bu yolculukta trende atıştıracak bir şeyler bulurum diye düşündüm. Trende valizimi bırakır bırakmaz restoran aramaya başladım. Avrupa'daki lüks trenlere alıştığım için Çek treni biraz tuhaf geldi. Trende dolaşırken küçük bir büfe buldum. Burada yalnızca sandviç satıldığını, başka yiyecek hiçbir şey olmadığını söylediler. Olsun dedim, sandviç yeriz, aç kalmaktan iyidir. Sonra yalnızca hindili sandviç olduğunu söylediler, hindi sevmiyorum ama olsun dedim, aç kalmaktan iyidir :) Sandviçi aldım ve gözlerim parladı. Cüzdanımdan Euro çıkardım, kadın Euro ile ödeyemezsiniz, burası Çek treni dedi. Olsun dedim, kartla öderim. Kart kabul etmiyoruz dedi ve boynum bükük elimdeki sandviçi bırakıp kompartımana döndüm. Yukarıda söylediğim gibi yolculuk 12 saat sürecekti ve bu yaklaşık 20 saat aç kalacağım anlamına geliyordu. Yine olsun dedim, uyuyarak giderim, açlığımı unuturum. 

Uyuyarak giderim diye kuşetli vagonda yer ayırtmıştım. Benden sonra odaya 50 yaşlarında bir kadın geldi. İngilizce bilmiyordu, Almanca konuştuk. Slovak olduğunu söyledi ve beni soru yağmuruna tuttu. Biraz sohbet edince açlığımı da unuttum :)

Ardından iki Çinli kız geldi. Yatmak için hazırlanmaya başladılar. Fakat Slovak teyze buna müsaade edecek gibi gözükmüyordu :) Zira; tıpkı bana olduğu gibi onlara da birçok soru sormak istedi. Slovak teyze İngilizce bilmiyor, Çinli kızlar Almanca bilmiyor, sonuç olarak onların arasında tercümanlık yapmak zorunda kaldım. 

Biz Türkiye'deki yolculuklarda meraklı teyzelerle karşılaşmaya alışkınız. Fakat Çinli kızlar bir yabancının kendilerine bu kadar çok soru sormasını anlamıyorlardı :) 

Aklıma tekrar açlığım geldi, biraz kitap okumak istedim, fakat bu beni daha da acıktırdı. Olsun dedim, hiç değilse suyum var, su içip uyumaya karar verdim. Tahmin edebileceğiniz gibi, o gece bitmek bilmedi :)

Sabah trenden indiğimde koşa koşa gidip kahvaltı yaptım ama bu beni kendime getirmedi. Eve gider gider gitmez yattım. Ama artık çok geçti, yorgunluktan, soğuktan ve açlıktan hasta olmuştum :) 

Yolculuklarda yaşadığım bu olaylara artık alıştım sayılır. Her yolculuktan önce bakalım bu sefer başıma ne gelecek diyorum :) Yine de, daha önce de söylediğim gibi hepsi güzel bir hatıra olarak kalıyor ve o an yaşadığım güçlükleri sonraları kahkahalarla anlatıyorum :)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet