Hollanda'nın başkenti olan Amsterdam, kanalları ve birbirinden güzel evleri ile kesinlikle görülmesi gereken bir şehir. Ancak ben Kasım ayında gittiğim için biraz pişmanım, çünkü aşırı rüzgardan yüz felci geçireceğimi zannettim. Bu nedenle daha uygun bir mevsimde gitmenizi tavsiye ederim.
Amsterdam kanallar ile çevrili bir şehir. Şehir merkezindeki sokakların ortasından yüzlerce kanal geçiyor. Şehrin her tarafını saran bu kanallar doğal bir şekilde oluşmamış. Amsterdamlılar tarafından gerek Amstel ırmağının sularını kontrol altında tutmak, gerekse şehri savunmak amacıyla yapılmış. Sokaklar arasında yukarıda görmekte olduğunuz köprüler vasıtasıyla bağlantı sağlanıyor.
Amsterdam'da gün batımı.
Amsterdam'ı güzel kılan tek şey onu çepeçevre saran kanallar ve köprüler değil. Bu kanallar boyunca sıralanan birbirinden güzel evler de Amsterdam sokaklarında yapacağınız yürüyüşleri daha keyifli hale getirecek.
Binalar demişken, 7 numaradaki bu bina Amsterdam'ın en ince, en küçük binası olma özelliğini taşıyor. Resimde gördüğünüz üzere bu bina yalnızca bir kapı genişliğinde.
Amsterdam'da çoğu evin önünde bir kayık bulunuyor.
Kimi evlerin önünde ise yukarıda görmüş olduğunuz yüzen evler var. Amsterdamlılar yazları bu evlerde kalıyor. Bu gerçekten kıskanılacak bir durum.
Amsterdam'da turistler için de yüzen oteller bulunuyor. Bu kesinlikle Amsterdam'da konaklamanın en güzel yolu.
Amsterdam bisiklet sevdalısı bir şehir. Amsterdam'dan sonra en çok bisikleti Kopenhag'ta görmüştüm. Amsterdam'da bisiklet o kadar yaygın ki, bisiklet için yukarıdaki resimde görmüş olduğunuz, özel otoparklar bulunuyor. Şehirdeki bisiklet trafiği inanılmaz. Yürürken her taraftan hızla geçen bisikletlere alışmam biraz zaman aldı.
Amsterdamlılar çocuklarını bebek arabasında taşımak yerine bu sevimli bisikletleri kullanıyorlar.
İşte bu da aile boyu bisiklet :)
Burası Amsterdam'ın meşhur çiçek pazarı.
Lale Hollanda'da çok yaygın olduğundan, bu çiçek pazarında her çeşit ve renkte lale bulmanız mümkün. Osmanlı'da çok meşhur olan ve 1500'lü yıllarda Anadolu'dan Avrupa'ya giden lale, özellikle Hollandalılar tarafından çok benimsenmiş ve adeta bir milli simge haline gelmiştir.
Amsterdam'da birçok müze var. Ancak tek bir müze için vakit ayırdıysanız, bu mutlaka Rijksmuseum olmalı. Rijksmuseum'da orta çağdan günümüze birçok eser görmeniz mümkün. Rijksmuseum oldukça büyük bir müze ve tüm eserleri görebilmeniz için bir günün tamamını ayırmanız gerekli.
Yukarıdaki iki resim Rijksmuseum'dan. O kadar sanat eseri içerisinden bu bebek evlerinin fotoğrafını mı paylaşıyorsun demeyin. Diğer yazılarımda bol bol sanat eserlerine yer verdim ve bu sefer farklı olsun istedim. Ama kabul edin, çok şirinler.
Hollanda'da klompen denilen bu geleneksel tahta ayakkabılar çok meşhur ve tüm hediyelik eşya mağazalarında satılıyor.
Bir tanesini de ben denemek istedim ama bana biraz büyük geldi sanki :)
Hollanda'da pankek çok sevilen bir yiyecek. Amsterdam'da birbirinden güzel ve çeşit çeşit pankekler yiyebilirsiniz. Burada yediğim pankeklerin tadı hala damağımda.
Şehirde dikkatimi çeken şeylerden biri de bu elektrikli araba şarj istasyonları oldu.
Bu şarj istasyonu ise Paris'ten. Bir gün Türkiye'nin de bu çevreci yaklaşımla buluşmasını diliyorum.
İşte benim gözümden Amsterdam böyle bir şehir. Size Amsterdam'ın sembolü haline gelen "I Amsterdam" yazısı önünden veda ediyorum. Hoşçakalın!
Yorumlar
Yorum Gönder