Ana içeriğe atla

İskandinav Usulü Yaz

Midsommarfest için hazırız :)
Yıllardır en büyük hayallerimden biri İskandinav ülkelerini görmekti. Bu soğuk ülkeleri görmek için en uygun zaman yaz mevsimi olduğundan, yazın gitmeye karar verdim.

Yaz ayları içerisinde de gitmek için en uygun zaman kuzeyde "Midsommarfest" olarak adlandırılan yaz festivalinin olduğu zamandı. Burada yaz çok kıymetli ve coşkuyla kutlanıyor.

Midsommarfest bütün aileyi bir araya getiren bir etkinlik. Ben de bir İsveç'li ailenin konuğu olarak bu atmosferi yaşama fırsatı buldum.

Midsommarfest Haziran ayının ortasında kutlanıyor. Havalar ancak bu vakitlerde ısınabiliyor. Isınıyor derken, Türkiye'deki gibi bir yaz yaşanmıyor. Hatta o kadar ki, gittiğimde hava 13 derece ve sağanak yağmurluydu! Yanıma aldığım kıyafetleri üst üste giyerek hayatta kalmaya çalışsam da, yine de moralimi bozmayıp, mümkün olduğu kadar bu seyahatin tadını çıkarmaya çalıştım.




Festival günü kutlamaya ev sahipliği yapacak evin bulunduğu köye doğru yola çıktık. Kuzeyli insanların soğuk olduğu söylense de, her ferdinin cana yakın ve yardımsever olduğu bir aile buldum karşımda. Kendimi kesinlikle yabancı hiç hissetmedim. 

Midsommar kutlaması bütün ailenin bir arada yediği yemek ile başlıyor.


Menüde geleneksel İsveç yemekleri yer alıyor. Baş köşede Ikea vasıtasıyla herkesin bildiği İsveç köftesi, Köttbullar var. Tabii burada geleneksel haliyle, haşlanmış patates ve reçel eşliğinde yeniyor, patates kızartması ile değil. İkinci sırada tabii ki kuzeyin milli balığı somon var. Somon benim en sevdiğim balıklardan biri olduğundan burada geçirdiğim günlerde bol bol somon yiyebilmek benim için ayrı bir mutluluktu. Marine edilmiş ringa balığı da favorilerden olduğundan menüde yer alıyor. Sosis ve tüm bu yiyeceklere eşlik etmek üzere hazırlanan soslar ile menü tamamlanıyor.



Yemekten sonra asıl kutlamalar başlıyor. Resimde gördüğünüz sembolün etrafında bütün aile el ele tutuşarak bir çember oluşturuyor ve şarkı söyleyerek dönüyor.

Söylenen şarkı bizim gayet aşina olduğumuz bir melodi: "Küçük kurbağa, küçük kurbağa, kuyruğun nerede". Bu şarkıyı aynı ezgiyle İsveççe sözlerle söylüyorlar. Ben de onlara Türkçe sözleriyle eşlik ettim. Onlar benim bu şarkıyı bilmeme çok şaşırdılar, bense içimden, çocuk şarkısını bile ithal etmişiz, pes, dedim :)


Sonrasında Midsommar'a özel, geleneksel kurbağa dansı ile devam ettik, ellerini arkada birleştirip kurbağa gibi zıplayarak dönüyorsun, ne kadar gülünç gelse de gerçekten çok eğlenceli.


Birden bastıran sağanak yağmur nedeniyle bu eğlenceye mecburen son verildi.
Evet burası İsveç, yaz ortası ve hava 13 derece. 

Aurora Borealis (Kuzey Işıkları)
Her ne kadar bir gün bu topraklara kışın tekrar gelip, muhteşem doğa olayı Aurora Borealis'i görme hayalim olsa da kışın burada nasıl hayatta kalacağımı gerçekten bilmiyorum :)



Yağmur dindiğinde tekrar kendimizi dışarı attık ve bu kez köyün etrafında traktörle bir gezintiye çıktık. Bu da kutlamaların bir parçası. Tur esnasında yol kenarlarındaki tarlalarda Vikingler'den kalma taş yazıtları da görme şansım oldu. Daha ne isterim!

Sonrasında geceye kadar muhabbet, dans, İsveç yemekleri eşliğinde günü tamamladık. İsveç'te yazın hava 23.00 civarında karardığı için upuzun bir gündü. 


İskandinavya'da yazın en güzel yanı havanın hemen hemen hiç kararmaması. Bu fotoğrafı gece 02.00 civarı çektim. Hava 23.00-02.00 arası ancak bu kadar kararmıştı. Zaten saat 03.00 gibi gün yeniden ağarmaya başladı. Bu bol ışıklı yaz günleri tam benlik, ama kışın tam tersinin yaşandığını, neredeyse tüm gün karanlık olduğunu düşündükçe burası benim için yaşanabilir olmaktan çıkıyor :)



Her ne kadar geliş amacım Midsommar olsa da, kutlamaların ardından mümkün olduğunca İsveç'i gezmeye çalıştım. Norveç sınırına yarım saat uzaklıkta bir yerde, arkadaşımın ailesine ait bu yazlık evde konaklamak ve kayalıkların hakim olduğu bu coğrafyayı görmek bambaşka bir deneyim oldu. Tüm evler bu şekilde birbirinin aynısı güzellikte. Her yer kocaman kayalarla kaplı olduğundan bu evlerin genelde dinamitle kayaları patlatmak suretiyle inşa edildiği bilgisini verdiler.



Akşam üzeri verandada "fika" yapıyoruz. Fika İsveç usulü bir gelenek.


Nasıl ki İngiltere'de klasikleşmiş 5 çayı geleneği mevcutsa, İsveç'te de "fika" mevcut. Öğleden sonraları kahve ve çörek eşliğinde bir mola verilip muhabbet ediliyor. Kahve yanında birçok şey tercih edilebilse de, en gelenekseli resimde görülen "Kanelbullar", tarçınlı İsveç çöreği.  Resimde gördüğünüz çöreği 3 kişi 3 dakikada yok ettik desem, tadını yeterince ifade etmiş olur muyum?  


Az önce yukarıda belirttiğim gibi, burada her yer kayalık. Buranın bitki örtüsü kayalık desek yalan olmaz. Bu kayalıklarda yürüyüşe çıkmak hem biraz zor ve tehlikeli hem de eğlenceliydi. 


Düşmemek için önüme bakarak yürürken kafamı kaldırdığımda bu inekleri gördüğümde bir an kalakaldım. Bu kayaların ortasında ineklerin ne işi var? Siz ineksiniz, keçi değil, gidin buradan diye bağırırken onlar da bana kızgın kızgın bakıyorlardı :) İneklerin fotoğrafını neden çektiğimi sordular, hiç beyaz inek görmediğimi söyledim. Günlük yaşamımızda bize sıradan gelen şeyler dışarıdan gelen biri için gerçekten sıra dışı olabiliyor. Ben de yurt dışından gelen misafirlerimin neden basit şeylerle bu kadar ilgilendiklerini daha iyi anlayabiliyorum :)




Denizden daha iç kesimlere doğru yürüdükçe bu alana ulaştık. Burada M.Ö. 1500'lü yıllardan kalan kaya oymaları bulunuyor. 

Oresund Köprüsü

İsveç ile ilgili anlatılacak çok şey var, ama benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar :) İsveç'te Göteborg ve Malmö'yü de gördükten sonra Danimarka'ya, Kopenhag'a doğru yola çıktım.

Bu resimdeki köprü dünyanın en özel köprülerinden biri, Oresund köprüsü. İsveç ve Danimarka'yı birbirine bağlıyor. Malmö'den Kopenhag'a yarım saatlik bir tren yolculuğuyla ulaşılabiliyor. Köprü iki katlı olduğundan hem trenler hem de araçlar bu köprüyü kullanıyor. Bu fotoğrafı Malmö'den İsveç kıyılarından çektim. Bulunduğum yerde hemen karşıda Kopenhag'ı görmek mümkündü. Kötü hava koşulları nedeniyle fotoğraf çok iyi değil ne yazık ki. 


Daha önce Hollanda ve Belçika'da her yerde bol bol gördüğüm yel değirmenlerini bu kez Kopenhag'ta denize inşa edilmiş halde görme şansı buldum. Bu benim en çok kıskandığım şeylerden biri oldu. Keşke bizim ülkemizde de teknolojinin yardımı ile doğaya ve insana zarar vermeyen enerji kaynakları kullanılabilse.

Nyhavn, Kopenhag
Yazıya Kopenhag'tan  klasikleşmiş bir pozla son verelim :) 

Hoşçakal İskandinavya, bir gün yeniden görüşmek üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Antik Yunan

Efes Antik Kenti Antik Yunan medeniyeti her zaman ilgimi çekmiştir. Benim için bu ilgiyi doruğa ulaştıran ve bu eserlerin peşinden şehir şehir gezmeme neden olan şey yıllar önce Efes Antik Kenti'ni görmek oldu. Bu nedenle benim için Efes'in yeri ayrıdır. Efes Antik Kenti İzmir'in Selçuk ilçesinde yer almaktadır. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan Efes Antik Kenti tiyatro, tapınaklar ve diğer eserler ile muhteşem bir görsel şölendir. Görkemli bir geçmişi olan Efes, bu toprakların Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Asya eyaletinin başkenti olmuştur. Efes'te inşa edilen Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. İngilizler tarafından götürülen Artemis Tapınağı'nın parçaları British Museum'da sergilenmekte   olduğundan, tapınağın bulunduğu yerde birkaç sütundan başka bir şey görmeniz mümkün değildir. Yukarıdaki Antik Yunan haritasından da göreceğiniz üzere, Efes dışında daha başka birço

Laodikya Kilisesi ve Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlık

Bir önceki yazıda Denizli'de bulunan Laodikya Antik Kenti'nden bahsetmiş ve Roma İmparatorluğu döneminden kalan eserleri anlatmıştım. Laodikya Antik Kenti'ndeki yerleşim Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın yayılmasından sonraki dönemde de devam ettiğinden bu antik kentin bir de kilisesi bulunuyor. Bu dönemde yapılan ilk kiliselerden biri olan Laodikya Kilisesi'ni anlatacağım bu yazıda Roma İmparatorluğu ve Hristiyanlığın ilişkisinden de bahsedeceğim.   Bildiğiniz üzere; Antik Yunan devletlerinde ve devamındaki Roma İmparatorluğu'nda çok tanrılı bir din anlayışı mevcuttu. Bizim Yunan Mitolojisi olarak adlandırdığımız yapı aslında o dönemdeki inanç sistemini oluşturuyordu. Dolayısıyla, Yunan ve Roma döneminden kalan antik kentlerdeki kutsal mekanlar Zeus, Apollon, Artemis gibi tanrı ve tanrıçalara adanan tapınaklardır.  Laodikya Antik Kenti'nde de, bir önceki yazımda bahsettiğim, Apollon, Artemis ve Afrodit'e adanan, yukarıdaki fotoğrafta yer alan tapına

Sagalassos Antik Kenti&Antoninler Çeşmesi

  Geçen hafta paylaştığım yazıda bahsettiğim üzere, bu yazımda Sagalassos Antik Kenti'ni anlatacağım. Elbette, 1.700 metre yükseklikte yer alan ve çok geniş bir alana yayılan bu büyüleyici yerde geçirdiğim 3,5 saati her detayıyla anlatmam mümkün değil.  Sagalassos Burdur'un Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Ağlasun adı da Sagalassos'un zaman içerisinde türetilmesi ile verilen bir isim. Antik kent yüksek bir dağın yamacında kurulu iken, Selçuklular Anadolu'ya geldiklerinde antik kentin aşağısında yer alan ovaya, bugünkü Ağlasun ilçesine yerleşmişlerdir.  Sagalassos Antik Kenti, bir Anadolu halkı olan Luviler tarafından kurulmuş ve M.Ö. 333 yılında Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. M.Ö. 25 yılında ise Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Burada bulunan yapıların çoğu Roma dönemine aittir. Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.  Sagalassos, Roma İmparatoru Hadrian döneminde Roma İmaparatorluğu'nun Pisidia e

Salvador Dali'nin Evrenine Yolculuk

Salvador Dali yaşamı ve yapıtlarıyla beni kendisine hayran bırakan bir sanatçı. Bu nedenle onun doğduğu şehre gidip, onun kurduğu müzeyi görmek istedim. Salvador Dali, İspanya'nın Katalonya bölgesinde yer alan Figueres şehrinden. Dali Müzesi de yine bu şehirde bulunuyor. Figueres'e Barselona'dan trenle 1,5 saatte ulaşılabiliyor. Bu yaz Barselona'ya gittiğimde, oradan Figueres'e geçerek Dali'nin yaşadığı diyarı ve müzesindeki eserleri görme fırsatı buldum. Dali'nin müzesine doğru yürürken karşıma çıkan küçük bir meydanda buna rastladım, Dali! Müze girişine uzanan merdivenlerdeyim. Figueres çok büyük bir yer olmadığından yürüyerek müzeye ulaşmam zor olmadı.  Karşınızda Dali müzesi. Bu bina eskiden tiyatro binası olarak kullanılıyormuş. Bu dönemde Dali ilk sergisini yine bu binada açmış ve o zaman henüz 14 yaşındaymış. 1930'lu yıllarda İspanya iç savaşı sırasında harap hale gelen bu bina 1960'lı yıllarda belediye ta

Batı Karadeniz'in Gizli Hazinesi: Pompeiopolis Antik Kenti

  Roma İmparatorluğu'ndan kalan antik kentler denilince hep Ege ve Akdeniz bölgesi akla gelir. Oysa Karadeniz Bölgesi'nde de birçok antik kent bulunuyor. Yalnızca henüz kazıları tamamlanmadığı için çok fazla kişi tarafından bilinmiyor. İşte Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yer alan Pompeiopolis Antik Kenti de bunlardan biri.  (Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Krallığı) Kastamonu, geçmişte Karadeniz'de hüküm süren Pontus Krallığı sınırları içerisinde yer almaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Romalılar'ın Pontus Krallığı'nı ortadan kaldırmalarının ardından Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaleti içerisine dahil edilmiştir. Pompeiopolis, şehri fetheden Romalı komutan Pompeius tarafından M.Ö. 65 yılında, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde kurulmuştur. Kent daha sonrasında Roma İmparatorluğu'nun Paflagonya eyaletinin başkenti ilan edilmiştir. Türkler'in Anadolu'ya girmesinden sonra, 1213 yılında, bu bölge Çobanoğulları Beyliği'nin hakimiyet