Bir önceki yazıda Rodos Adası'nın Rodos Şövalyeleri (Hospitaler Şövalyeleri) tarafından fethedildiği 1309 tarihi sonrasına değinmiştim. Antik Çağ'da ise Rodos'ta Yunan kültürü hakimdi. Bu yazıda Rodos'un antik çağ yerleşimleri olan Rodos Akropolü ve Lindos Akropolü'nden bahsedeceğim.
Daha önceki yazımda Rodos'un merkezinin tam bir orta çağ Avrupa şehri görünümünde olduğunu, Yunan kültürünü çok yansıtmadığını belirtmiştim. Çünkü 1309 yılına kadar Bizans'a ait olan Rodos, sonrasında Rodos Şövalyeleri'nin ve devamında 1522 tarihinden itibaren Osmanlılar'ın hakimiyetinde kalmıştır.
1912-1947 yılları arasında İtalya'ya ait bir ada olan Rodos II. Dünya Savaşı'ndan sonra Yunanistan topraklarına dahil edilmiştir. Adanın merkezinde şövalyeler tarafından kurulan yerleşimin aksine, adanın arka tarafında yer alan Lindos bir Yunan adasında olduğunuzu hissettiriyor.
Yukarıdaki fotoğrafta Lindos Akropolü'nü görmektesiniz. Oldukça dik ve yüksek bir tepede yer aldığından akropole tırmanmak çok zordu. Zaten "akropolis", "yukarı" anlamına gelen "akro" ve "şehir" anlamına gelen "polis" kelimelerinin birleşiminden oluşmakta; yukarı şehir anlamına gelmektedir. Yani bir tepenin üzerinde bulunan yerleşimleri tarif etmektedir.
Lindos Akropolü'ne sandaletle çıkarsanız zorlanabilir ve düşebilirsiniz. Çünkü taşlar çok kaygan. Akropol'ün girişinde de bunun için bir uyarı levhası var. Ama bu tabelayı gördüğünüzde çoktan tırmanmış oluyorsunuz :) Bu arada bazı turistler buraya eşekler ile çıkmayı tercih ediyor. Yunan Adaları'nda eşekler turizm amacıyla kullanılıyor.
Lindos Akropolü'nün tarihi çok eskiye dayanıyor; bu alanın ilk olarak M.Ö. 6.yüzyılda inşa edildiği, devamındaki yüzyıllarda eklemeler yapıldığı belirtiliyor.
Lindos Akropolü'nün etrafı bir kale ile çevrili. Bu kale 14. yüzyılda Rodos Şövalyeleri tarafından güçlendirildiği için hala büyük ölçüde sağlam.
Lindos Akropolü'ndeki en dikkat çekici yapı, Tanrıça Athena'ya adanan Athena Lindia Tapınağı.
Tapınağın ilk inşa tarihinin M.Ö. 4. yüzyıl olduğu belirtiliyor. Yukarıdaki fotoğrafta geçmişte nasıl göründüğüne dair bir canlandırmayı paylaşıyorum.
Akropol'ü gezdikten sonra aşağı inerken yol üzerinde sıralanmış mağazaları gezebilir, yerel kıyafet, obje vs satın alabilirsiniz. Ama zemine dikkat etmeniz gerektiğini tekrarlıyorum, bu taşlar çok kaygan. Güzel gözüküyor fakat çok tehlikeli.
Bu arada Lindos'a gelmişken Akropol'ü gezdikten sonra Lindos Plajı'nın tadını çıkarmayı da unutmayın.
Rodos Akropolü ise Rodos Adası'nın merkezine çok yakın konumda olan bir tepenin üzerinde bulunuyor. Akropol'ün iki girişi var. Şehir merkezinden mahallelerin arasından yürüyerek aşağıdaki girişten Akropol'e ulaşabilirsiniz.
Yukarıdaki giriş ise ıssız bir tepeyi tırmanmanızı gerektiriyor. Otelimiz adanın bu kısmına yakın olduğundan biz bu girişi tercih edip yukarıdaki fotoğrafta görünen tarlalardan geçmek zorunda kaldık. Amerika'da olsak vururlar, İsviçre'de olsak polisi ararlardı. Neyse ki başımıza bir şey gelmeden ama çokça yorularak Akropol'e tırmandık. Antik kentlerin peşinde dağ tepe yürüyen biri olduğumdan benimle tatil yapmak hiç kolay değil :)
Akropol'e yukarıdan girdiğinizde karşınıza ilk olarak Apollon Tapınağı çıkmaktadır. Hemen yanında ise Artemis Tapınağı bulunmaktadır. Yunan Mitolojisi'nde Apollon ve Artemis ikiz kardeşler olup Zeus ve Leto'nun çocuklarıdır.
Helenistik Dönem'de inşa edilen bu tapınaklar binlerce yılın verdiği yıpranmanın üzerine bir de II. Dünya Savaşı'nda atılan bombalardan zarar gördükleri için günümüze çok fazla bir şey kalmamış. Ama hali hazırda restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Fakat restorasyon dediğimiz şey bir yapıyı yeni baştan inşa etmek olmamalı. Türkiye'de de bu şekilde yapılan çalışmalara kızıyorum. Örneğin, yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz, Rodos Akropolü'nün odeonu da bu şekilde sıfırdan inşa edilmiş görünüme sahip. Bence bu haliyle hiçbir tarihi değeri kalmıyor.
Buna karşın, Akropol'de yer alan stadyum orijinal haliyle oldukça etkileyici.
Benim tarzım deniz-kum-güneş-parti tatili olmadığı için eğlence hayatı ile ünlü Yunan Adaları'nı değil tarihi güzellikleri olan Rodos Adası'nı tercih ettim. Sıradaki hedefim Girit Adası. Girit'te hem Minos Uygarlığı'ndan hem de Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan harika tarihi eserler var. Umarım en yakın zamanda bu hayalimi de gerçekleştirebilirim.
Bu arada, Rodos Adası ile ilgili diğer yazımı okumak isterseniz bu bağlantıya tıklayarak ulaşabilirsiniz: Rodos Adası ve Rodos Şövalyeleri
Güzel anlatım olmuş İnebolu kurtuluş yürüyüşünden biliyorum. Okulda iken de hep aktif tın enerji doku bir karakter ın var.
YanıtlaSil