Günümüzde Yunanistan'a bağlı bir ada olan Rodos Adası'na Muğla'nın Marmaris ilçesinden feribotla yalnızla 1 saatte ulaşılabiliyor. İstanbul'da Kabataş'tan Büyükada'ya gitmek dahi 1,5 saat sürüyor.
![]() |
(Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/On_%C4%B0ki_Ada) |
Rodos'u anlatmak için önce oniki adalardan bahsetmek gerekmektedir. Ülkemizde tarih eğitimi eksik olduğundan "oniki adalar" teriminin Ege Denizi'nde Türkiye ve Yunanistan arasındaki tüm adaları kapsadığı zannedilmektedir. Oysa oniki adalar yukarıdaki haritada kırmızı ile gösterilen, Muğla'nın karşı kıyısında bulunan adalardır. Rodos, oniki adaların en büyüğüdür. Ege Adaları birçok farklı gruptan oluşmaktadır. Bu ada gruplarının tarihi de birbirinden bağımsızdır.
İnönü'nün Lozan Antlaşması ile oniki adaları verdiği şeklindeki söylemlerin de tarihle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü Osmanlı Rodos'u ve oniki adaların tamamını 1912 yılında, yani daha I. Dünya Savaşı dahi başlamadan önce kaybetmiştir.
Rodos her ne kadar bugün Yunan Adası olarak bilinse de aslında 1309 yılında Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nun adadaki hakimiyeti sona ermiştir. Rodos, 1309 yılında Rodos Şövalyeleri tarafından fethedilmiş ve Osmanlılar adayı fethedene kadar 200 yıldan fazla şövalyeler tarafından yönetilmiştir.
Bu nedenle tarihi yapıların mimarisi ve özellikle old town yani tarihi şehir bölgesi Orta Çağ Avrupa şehri görünümündedir.
Yukarıdaki fotoğrafta Rodos Şövalyeleri'nden birinin mezar taşını görmektesiniz. Rodos Arkeoloji Müzesi'nde bunun gibi şövalyelerden kalan eserlerin sergilendiği bir bölüm bulunmaktadır.
Rodos 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilmiş ve 1912 yılında İtalyanlar tarafından işgal edildiği tarihe kadar 400 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. İtalyanlar'ın Rodos'taki varlığı II. Dünya Savaşı sonrasına kadar devam etmiştir. Rodos'ta Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan çok sayıda yapı da bulunmaktadır. Bunlardan biri de yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz, 19. yüzyılda inşa edilen Mehmet Ağa Camisidir.
II. Dünya Savaşı'nda Almanya'nın tarafında yer alan, yani yenilen tarafta olan İtalya savaş sonrası imzalanan Paris Antlaşması ile 1947 yılında adayı Yunanistan'a vermek zorunda kalmıştır. Dolayısıyla 650 yıl sonra bir şekilde Yunanistan'a bağlansa da, adada Yunan kültürü hakim değildir.
Rodos Kalesi de Rodos Şövalyeleri tarafından inşa edilmiştir. Rodos Şövalyeleri'nin tarihi Haçlı Seferleri'ne dayanmaktadır. Bilindiği üzere, Kudüs hem Müslümanlar hem Hristiyanlar hem de Yahudiler için dini açıdan çok kutsal bir şehir. Bu nedenle 1095-1291 yılları arasında Kudüs'ün fethi için Avrupalılar tarafından birçok Haçlı Seferi yapılmıştır. Kudüs'e hacca giden Hristiyan hacıların tedavisi amacıyla burada hastane inşa edilmiş, Kudüs'e giden Avrupalı şövalyeler bu hastaneye hizmet etmişler, hac yollarını ve hacıları korumuşlardır.
Bu nedenle ilk başta Hospitaler Şövalyeleri olarak anılmışladır. Zira Latince "hospitale" kelimesi hastane anlamına gelmektedir. Bugün İngilizce'deki "hospital", Fransızca'daki "hôpital" kelimelerinde olduğu gibi Avrupa dillerine de buradan geçmiştir. Bu hastane bizim Aziz Yahya ya da Vaftizci Yahya olarak bildiğimiz Saint Jean Baptist'e adanmıştır. Bu nedenle Hospitaler Şövalyeleri St. Jean Şövalyeleri olarak da anılmıştır. Hospitaler Şövalyeleri 1309'da Rodos'u Bizans'ın elinden alarak bu adaya yerleşmişler ve Rodos Şövalyeleri olarak anılmaya başlamışlardır.
Şövalyeler Avrupa'nın birçok farklı ülkesinden gelen kişilerden oluşmaktaydı. Yani tek bir milletten değildi. Bunların arasında, İspanyollar, Fransızlar, İtalyanlar vb birçok milletten şövalyeler vardı.
Rodos'un 1522 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmesinin ardından şövalyeler Malta Adası'na yerleşmişler ve bu kez de Malta Şövalyeleri olarak anılmaya başlamışlardır. 1798 yılında Napolyon'un Malta Adası'nı fethetmesinin ardından burayı da terk etmek zorunda kalarak Roma'ya yerleşmişlerdir. Artık kendilerine ait toprakları olmasa da şövalyelerin tarikatı hala varlığını korumaktadır.
Rodos Şövalyeleri'nden kalan eserlerden en etkileyici olanı Rodos Şövalyeleri'nin yönetim kademesinin merkezi olan Büyük Üstatlar Sarayı. İçinde şövalyeler döneminden kalan eşyaların bulunduğu bu sarayı mutlaka görmelisiniz. Oldukça büyük olan bu yapıyı gezmek için uzun bir zaman ayırmanız gerekli.
Sarayın içi de dışı kadar muazzam.
Sarayın birçok yerinde zeminde harika mozaikler var.
Bir zamanlar şövalyelerin toplandığı odalardaki mobilyalar da yüzyıllardır olduğu yerde duruyor.
Büyük Üstatlar Sarayı'na giden caddenin adı da Şövalyeler Caddesi olarak anılmaktadır.
1309'dan beri Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar'ın hakimiyetinde kalan Rodos Antik Çağ'da Yunan hakimiyetindeydi. Rodos Arkeoloji Müzesi'nde bu dönemden kalan eserleri görebilirsiniz.
Rodos'u gerçekten çok beğendim ama Rodos'a giderken yolda başımıza gelen talihsizlikler sebebiyle kötü anılar da yaşamış oldum. Rodos'a Marmaris'ten feribotla geçecektik. Bu nedenle öncelikle İstanbul'dan Dalaman Havalimanı'na uçacak, sonrasında Marmaris'e geçecek ve ertesi gün de Marmaris'ten feribota binecektik.
Hayatımda sayısız kez uçağa bindim ve elbette birkaç dakikalık ufak türbülanslar yaşadım. Ancak İstanbul-Dalaman uçuşunda yaşadığımız şey korkunçtu. Dalaman'a yaklaştığımızda fırtına çıktı ve ciddi bir türbülansa girdik. Sürekli irtifa kaybediyor, sonra çok ciddi sallanıyor sonra tam geçti derken yine aynılarını yaşıyorduk. Çok uzun süren bu kaos esnasında uçakta bayılanlar oldu. Bu kadar çabaya rağmen Dalaman'a inmek mümkün olmadığından bizi Milas Havalimanı'na indirdiler. Fırtına dindiğinde uçağın valizlerimizi indirmeden Dalaman'a geri dönmesi de bozulan sinirleri daha da zorladı. Valizlerimizi almak için karayoluyla Dalaman'a gidip orada Marmaris'e geçmek zorunda kaldığımızdan tüm günümüz bu korkunç yolculuğun etkisinde geçti.
Dalaman Havalimanı'na gittiğimizde valizlerin havalimanın ortasında bir köşeye hiçbir güvenlik önlemi olmadan bırakıldığını gördük. Bunları anlattığımda herkes hangi havayolu ile uçtuğumuzu soruyor. Bu nedenle siz sormadan cevap vereyim, THY ile uçtuk. Sabahın erken saatlerinden beri yaşanan bu olayların ardından Marmaris'teki otele geçtiğimizde saat 23:00 olmuştu.
Bu olayı unutmaya çalışıp ertesi sabah Rodos'a gideceğimizi ve çok güzel bir tatil yapacağımızı düşünerek uyuduk. Ertesi gün Marmaris'ten Rodos feribotuna bindik. Feribot çok yavaş hareket ediyordu, karadan uzaklaşana kadar yavaş gideceğini düşünerek çok önemsemedim. Yolun yarısına geldiğimizde feribot aniden durdu ve yapılan anonsta feribotun arızalandığı bildirildi.
Uçakta yaşadığımız travmanın üzerine bu kez feribot travması eklendi. Feribot zar zor Marmaris'e geri döndü ve bizi götürecek başka bir feribot ayarlanması için beklemek zorunda kaldık. Dolayısıyla tatilimizin ilk günü uçak yolculuğu ve ikinci günü feribot yolculuğu ile geçti.
Tatilin sonunda ise Rodos'tan Marmaris'e dönerken ani bir ters rüzgarla dalgaların üzerinde uçarak geldik. Görevlilere bu normal mi diye sorduğumda, normalde kışın böyle olduğunu, yazın olmasının ilginç olduğunu ama Rodos açıklarından ayrıldığımızda düzeleceğini söylediler. Yani bu da bize denk gelmişti :)
Her şeye rağmen Rodos tatili harika geçti. Bu nedenle Rodos'a tekrar gidip daha detaylı gezmek istiyorum. Bu yazıda Rodos'taki antik kentlerden bahsetmedim, bu konuda ayrı bir yazı yazdım. Çünkü her zamanki gibi yine çok uzattım :) Rodos Akropolü ve Lindos Akropolü ile ilgili yazıma bu bağlatıdan ulaşabilirsiniz: Rodos'un Antik Kentleri: Rodos Akropolü ve Lindos Akropolü
Yorumlar
Yorum Gönder